"Etrafta kimsecikler yok, burada kim görecek?" diyorum. Yola başım açık devam ediyorum kısa bir süre. Gerçekten kimsecikler yok mu, kimse beni görmüyor mu?
Kimsecikler
Gelmeye fırsatın yok biliyorum
Peki ya ben
Ben var mıyım?
Ya da hakkımda bildiklerini sırala
Gelmiyor mu bir şey aklına?
anladım.
Konuşan gözler meselesi,
Belki de konuşuyordur gözlerin ama ben gözce bilmiyorum ki;
Sessizce biliyorum
Usulca biliyorum
Masumca biliyorum
Yapabildiğini bildiğin tek bir şey var
ama nolur
Bu sefer ağlatma yüklemi.
Peki ya sen
Sen var mıydın?
Hakkımda bilmediklerine ağlarken
Yoktun.
Gözlerinin konuştuklarını neden anlamıyorum merak ediyor musun?
çünkü ;
Onlar da yoklar..
Ak kefenli gelmişti. Önünde bir sürü kırmızı yılan... "Hasan," diyordu, "Hasan, sen oğlum değil misin? Sen benim zürriyetimden olmadın mı Hasan? Kurtaramaz mısın babanı? İşte önümde yüzlerce kırmızı yılan, bunlar yılan değil, kanı yerde kalmış insanlar. Öldürülmüşler de öçleri alınmamış. Kırmızı yılan olaraktan hortlamışlar. Beni
Mâdemki öğretileni unutur; arı-duru bir hale gelir,
cevapları öğretilmemiş soruları anlayacak, cevap verecek bir
kabiliyet kazanır. Şu anda, geldiğinden beri söylediğim
sözleri duyuyorsun. O çeşit sözler duyduğundan, kabul
ettiğinden kimi sözlerimi kabul ediyorsun; kimi sözlerimi yarı
kabul ediyorsun; kimisinin üstünde duruyorsun, kimisinde de
bahse girişiyorsun. Şu senin, içinden reddedişini, kabul
edişini, bahse girişini kimsecikler duymuyor; ordaki hali
duyuracak bir araç yok. Ne kadar kulak verirsen ver, içinden
kulağına bir ses gelmez, içinde de arasan-tarasan, bir
söyleyeni bulamazsın. İşte senin bana şu gelişin yok mu?
Sorunun ta kendisidir bu. Dilsiz-damaksız, bize bir yol
gösterin, gösterdiğiniz yolu daha da aydınlatın demektir bu.
Bizim de susarak, yahut konuşarak sizinle oturmamız, sizin
gizlice sorduğunuz o sorulara cevap vermemizdir.
O gün Uhud'da 70 çınar devrilmişti. 70 şehit verilmişti. Şehitlerin çoğu ensârdandı. Onlar Medineli oldukları için akrabaları çoktu, hepsi birbirine teselli veriyorlardı. Bir ara Efendimiz (sas) şöyle bir baktı Hamza'nın evine... Tüm ensârın evleri kalabalıktı; ama amcasının evinin önünde kimsecikler yoktu. Duygulandı Efendimiz (sas) ve dedi ki: "Amcam Hamza'nın ağlayanı bile yok!" Bu sözü ensâr duyar da durur mu? Hemen hepsi evlerini, kendi acılarını ve ta ziyelerini terk edip, Hamza'nın evinin önüne geldiler ve orada Hamza için gözyaşları döktüler.