ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT
Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Biz aşk bahçemizi küçük tuttuk seninle
İçinde güvensizlik ağaçları küstüm otları kendini saklama çiçekleri
Özlem kirli bir kan gibi yüreklerimizi boğmasın
Yalnızlık karanlık bir orman gibi
Çökmesin diye içimize
Biz aşk bahçemizi küçük tuttuk seninle
Önümüzde dokunuşlardan uzak,
İnsafsız ve çok uzun bir kış var diye koca bir yaz,
Kendini saklama çiçeklerini,
Suladık durduk yalnızca
Biz aşk bahçemizi küçük,
Çok küçük tuttuk seninle ...
Kalbin rüyasız, kalbin ziyan oldukça, kalbin ışıksız kaldıkça o sahte mutluluklara daha bir açgözlülükle saldıracaksın...
İşte o zaman anlayacaksın, mutluluğunu hiç olmadığı yerlerde aramanın içini nasıl da acıttığını...
İşte o zaman anlayacaksın, sadece haksızlık edenlerin bu hayatta kazandığını ve ne yaşarlarsa yaşasınlar arkalarına bakmadan istedikleri yere çekip gidebileceklerini... İşte o zaman anlayacaksın sadece kötülerin özgür olduğunu...
İşte o zaman kalbin hayatının, sığındığın bu hayatın hücrelerine çarpıp geri dönecek... Uzaklarda yakılmış bir titrek aleve...
Nereye gidersen git, başladığın yere geri döndüğünü anlayacaksın...
O titrek alevi gördüğünde, o ziyan olmuş kalbini sonsuza dek benimle, bu uzaktaki dağ başında bıraktığını anlayacaksın...
Ama artık yalnızlığının yerinde koca bir boşluk olacak... Nereye gidersen git, yanında o boşluğu götüreceksin... Eğlenirken, sevişirken, bir şeyler hayal ederken, bakkaldan sigara isterken bile yalnız olmadığını hissedeceksin, dönüp ona sarılmak isteyeceksin, ama onun yerine koca bir boşluğa sarılacaksın... Çünkü ben bir yere gitmedim. Burada aşkımızın bittiği yerde, o rüyasız, ışıksız, o ziyan olmuş kalbini bekliyorum... Kendi kalbimi bekler gibi... Ben seni özledikçe, ben senin kalbini bekledikçe sen de hiç özgür olamayacaksın...
Çünkü "sadece kötüler özgürdür..."
Bir yerden zorla kopartılmıştım, ama nereden, bunu anlamak için herkesin öyküsünü dinlerdim. Sanki hayat, sanki bu koca ve eksik varoluş benden, bu yarım bırakılmış yaramdan kanardı. Bir sırra, Bir kayboluşa kanardı.
Sen, seni kaybetmenin ne demek olduğunu bilemezsin. Sen seni hiç paylaşmadın ki… Hiç sensiz kalmadın ki… Hayır, sakın içindeki o amansız sürgünden bahsetme bana! O büyük yalnızlığından, seni çocukluğunda terk eden ve dönüp içine her baktığında o koca boşluğunda yeniden ve hep yeniden kaybolduğun benliğinin o karanlık kuyusundan, sakın, söz etme! Sakın, bana sensizliğinden bahsetme! Çünkü o dipsiz karanlık, sensin. O bulamadığın kendinsin sen. Bütün kayıplarınla, intiharlarınla, vazgeçişlerinle, savruluşlarınla, ruhunun sürgünlerine yaptığın bitmeyen yolculuklarınla, sensin, o… O, sensin işte. Ben, onu sevdim. Ben, senin içindeki o yakıcı yokluğu sevdim. İçindeki o sonsuz boşluğu, o özlediğin benliğini sevdim. Sen, hiç senden mahrum kalmadın, sevgilim!
Sen yokken her sabah dünyaya gözlerimi açıp, etrafıma baktığımda, burası neresi, diyordum, kimin ben, kim bu insanlar, şimdi ben bu koca gün ne yapacağım? diye düşünüyordum. Sanki bu hayatla ilgili bildiğim herşeyi unutmuştum..