BEKLENMEDİK KEŞİF -1-
ALPAGUT BUDUN
“Bir kişinin, diğer insanlara görünen tarafından başka, apayrı bir yüzünün olduğunu ispatlamak çok zordur.”
Hakan, Tugay, Adil, Abdullah, Selim, Mehmet, İsmail, Yusuf Nalbant, Orkhun Atabayev, Turgut Türkoğlu, Ali Yıldız, Kayhan Aktalay, Hasan Hüseyin Kayıkçı, Eren, Sadık Öztürk, Mehmet Ali, Mehmet &
Aydın Benli
En çok insan yaşanmışlıkları düşünür ve yazmak ile yazmamak arasında kararsız kalır. Yaşanmışlıklar anlatıcı yada yazar için kolay olsa da o duyguyu tekrar tekrar yaşar ve olay örgüsü içerisinden çıkamaz. Yazar olmanın en kötü tarafı da bu işte olayların içindesiniz ve duyguları tekrar tekrar yaşarsınız. Göz yaşlarım ile
Bir değişime gibidir azrail-
Mezarla uğraşmaz toprağı insan kazar
O yere o ölü
insan kalabalığında ansız bir boşluk açılmıştır
alın kımıldasın
kalp kıvransın
Gölden ansız bir tabutluk su alınmış gibi
Bütün köy kımıldayacaktır/göl gibi
Azrail devinimle çevirir bir köyü
Bir insan kası - kadını kavrayan elleri
mezar kazar toprak karşı komaz
— Hani bir Azrail var, insanların canını alan melek!
— Evet!
— İşte o Azrail, bir gün Allah’tan izin istemiş. “Ben yoruldum yerime bir müddet birisi çalışsın! istirahat edeceğim!” demiş.
Allah ona on sene izin vermiş.
Azrail dünyayı dolaşmış.
İstanbul’u her yerden fazla beğenmiş...
Buraya yerleşmek istemiş.
Bir orta yaşlı adam
Her yaşayan ölür,
Her yeni eskir,
Ölüm bana da gelecektir,
Belki de gelmiştir.
Ölse de bedenim
Ölmeyecek ismim,
Biliyorum.
Çünkü arkamda seni bırakıyorum.
Söyle sevda içinde türkümüzü/ Aç bembeyaz bir yelken / Neden herkes güzel olmaz /Yaşamak bu kadar güzelken? / İnsan, dallarla, budaklarla bir/ Aynı maviliklerden geçmiştir./ İnsan nasıl ölebilir, Yaşamak bu kadar güzelken?
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Kitabın son tümcesi, Doyasıya yaşamak varken, ölmek niye?.., bana bu şiiri anımsattı. Bu yüzden girişi
Bir müddet oralarda ve Bulgaristan'ın Deli Orman taraflarında bazı plânlar ve hayâller kuran ve "Bedreddinî"lerin başı nihayet yakayı ele verdi, Selanik'te Serez'e götürüldü, Çelebi Mehmet'in huzuruna çıkarıldı...
Padişah ona sordu:
– Benzin niçin sapsarı?
Cevap verdi:
– Güneş batacağı zaman sararır.
Şeriat makamı ona sordu:
– Şeriat ölçüsiyle senin cezan nedir?
Cevap verdi:
– Ölüm!..
Ve Serzen'de bir nalbant dükkânının önünde, cefasız ve işkencesiz, asıldı.
Şeriat yerini bulmuş, "haramları helâl ettik!" diyen ilmi nispetinde cahil, zekâsı nispetinde ahmak ihtilâlci, kendi diliyle verdiği fetvaya kavuşturulmuştur.
Hani bir Azrail var. İnsanların canını alan Melek! İşte o Azrail, bir gün Allah'tan izin istemiş. Ben yoruldum. Yerime bir müddet birisi çalışsın! İstirahat edeceğim! demiş. Allah da ona on sene izin vermiş. Azrail dünyayı dolaşmış. İstanbul'u her yerden fazla beğenmiş... Buraya yerleşmek istemiş. Bir orta yaşlı adam şeklinde Fatih'e gelmiş.
Tarihin yıkıntıları arasında kültürü ararken yaşamın hiçte kolay olmadığını, egemenlerin her şeyden önce kültür, sanat ve edebiyat üzerinden yarattığı tahribatları görmek zorundayız. Rüyasını bile özgürce yaşamayacak kadar baskı altında kalan halkların manevi dünyası kırılan iradesi, elinden alınan umudu, dumura uğratılmış hisleriyle şekillenen