Geleneksel toplumlarda davranışların çoğu diğer insanların
beklentilerini karşılamak için yapılır. Dostlar,
düşmanlar ve insanın önem verdiği diğer kişiler, onun
benliğini biçimlendirirler. Çağdaş toplumlar ise, insanın
varoluşundan haberdar olabilmesini ve kendi iç yaşantısı
doğrultusunda davranmasına öncelik tanır. Bir başka deyişle,
bir insanın gerçek kimliği, yaşadığı olayların ne olduğuna
değil, o olayların kişi tarafından nasıl yaşandığına
göre belirlenir. Kendisini geleneksel değerlerle yönetmeye
alışagelmiş insanlar birden bundan yoksun bırakılıp kendi
varoluş sorumluluğu ile yüzleşmek zorunda kalırsa «kimlik
bunalımı» denilen olgunun yaşanması da kaçınılmaz
olur. Hızlı toplumsal değişimin oynak koşullan insanı çabuk
karar alma zorunda bırakır. Oysa özgürce seçim yapma
konusunda çağdaş dünyanın koşullanna hazırlıklı olmayan
kişiler ancak, alışılagelmiş, onaylanacağı önceden
belirlenmiş, kurallara uygunluğu saptanmış kararlan verebilirler.
Bu, bir üst otoritenin (baba, kurum, töre. Tanrı)
kararlannı yinelemekten öteye gitmeyen, esneklikten ve yaratıcılıktan yoksun bir olgudur. Dolayısıyla, alışılagelmişin
dışında bir durumla karşılaştıklarında paniğe kapılmaları
da doğaldır.