Merhaba, sindire sindire okudum ve bitti sonunda. Bitmesinden çok okurken aldığım haz bambaşkaydı.
Çocukluğun yaraları, yarım bırakılmış duygular , zaman zaman dünyaya bir kapının köşesinden bakan ve baktığı zaman büyümek zorunda kalan çocuksu düşünceler, bazımızda tatlı hislerin başlangıcı olan, duvarda dans eden ışık oyunları ile bize göz kırpan hisler romanı bu kitap. Aklım hala gömülü o kitapta, gizlemenin, o tatlı kaygıların dile getirilmesinin mümkünlüğünde. Ve yazar bunu o kadar güzel yapmış ki, adeta ilmek ilmek örmüş duyguyu. Kitabı okurken anlatmış olduğu o ışık oyunlarını, küçük heyecanları yaşadım da yaşadım. Aşkları, mekanları nasıl da hayattın içinden, nasıl da sinemasal. O arada verilen şarkılarla birlikte okumak ise yeşertti kitabı, yaşam dolu bir okuma oldu. Gün ışığı vurmuş, şıkır şıkır, taşların üstünden kaya kaya akan berraklıkta bir anlatımı var Şükran ablanın. Okursanız atarsınız muhakkak :) Kitabın sevdiğim bir fotoğrafı ve kitapta geçen şarkılardan sevdiğim bir şarkıyla paylaşıyorum.
Altını çizdiklerimden de şuraya bırakıyorum :)
"Bu yeni dünyada bütün renkler bir yağmur ertesi berraklığında parlıyordu."
" Çalan teneffüs zili ile birlikte ellerimizin sızısı yavaş yavaş kaybolurken, biz her gün, tekrar tekrar, yenilmeyi öğretilen ruhlarımızı birbirimizden saklamaya, bize kaybedeceğimizi şimdiden söyledikleri bir hayata alışmaya çalışıyorduk. "
" Işık mutfağa, tıpkı okuldan döndüğüm saatlerde Şarampol 'deki evimize düştüğü gibi düşüyordu. "