Öncelikle hiçbir zaman bir paylaşımımın yayılmasını istemedim ama bu ileti inşallah yayılır ve çok fazla insan görür. Çünkü bugün hayatımın başa çıkması en zor günlerinden birini yaşadım ve bunları paylaşmak ve birkaç kişinin bile olsa farkındalığını artırmak istiyorum. Ben bazı şeyler geride kaldı zannediyordum ama kalmamış.
Siyasal görüş
Kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşündüğüm ilk hikayem ile sizlerleyim..
"Kadıköy"
...Modaya doğru yürümeye başladım… Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdığımda, kapkara bulutlarla göz göze geldim, yağmur damlaları yavaş yavaş suratıma doğru damlıyorken bir anda nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım, o anda ne düşündüm tam olarak
“Esir Şehir” serisinin ikinci kitabı olan “Esir Şehrin Mahpusları”, kahramanımız Kamil Bey’in hapishane yıllarını anlatıyor. Fonda, işgal altındaki İstanbul’da saray ve zengin çevresi işgalci devletlerle iyi -ve bol akçeli- ilişkiler kurmaya çalışır, Kuvayi Milliyeciler Anadolu’da “Sarı Paşa”nın ardında Yunanlılarla savaşırken, Kamil Bey ise halkı
Öncelikle kitabı sevdim, bence okuması yazarın fazla detaylı anlatımına göre oldukça kolay olan, akan bir kitaptı. Kitap, başlamadan önce ondan beklediğim tüm beklentilerimi karşıladı (ki bunlar; kolay okunan, fazla karışık olmayan, yoğun tempoda yarım bıraksam bile elime aldığımda tekrar az önce okumuş gibi hatırlayabileceğim, beni daraltmayacak
Mihriban kelime anlamı: Şefkatli, merhametli, muhabbetli, güler yüzlü, yumuşak huylu.
Abdurrahim Karakoç; "Beni şiirlerimden takip edin." Der her daim, gerçekten şiirleri okuyunca şiirden çok mektup oldukları anlaşılıyor. Hikâyemize geçecek olursak, 1960 yılınca yaşadığı ölümsüz aşkı kelimelerle ebedi kılan Abdurrahim Karakoç'un gerçek
Yeşil yandıktan sonra saniyenin onda birinde arabayı kaldırmazsak herkes korna çalmaya başlar. Şerit değiştirince, sinyal versek dahi aynadan arkadaki arabada bize pis pis bakan bir surat görürüz.
Sayı dolu ömrümde sadece altıyı anlamadım
Şanssız günlerim oldu, belki aylar, yıllarım
Sergilerle kermesler arasında salınım hep hayatım
Sürekli hep üstüne koyarak, bir fazlasını yaşadım
Sanmayın ki ben hep mutlu oldum arkadaşlarım
Seven kadar nefret eden de oldu arada
Şımarıklar hep uzaktan baktı bana
Şairler hep küçük gördü vurdular
8 hikayeden oluşan Gümüş Şimşek'te Sherlock hayranı olmamak elde değil. Okuduğum ilk polisiye, son olmayacak gibi görünüyor. Sizi çok sıkmadan ince mesajlar vererek akıp gidiyor. Sherlock, polisin çözemediği olayları gözlem yeteneğiyle ve keskin zekasıyla şıp diye çözüyor ve ağzınızı açıkta bırakıyor. Gözlem yeteneğinin insan hayatında nasıl bir yeri olduğunu daha iyi anladım diyebilirim. Ayrıca Watson'un da hikayelere katkısı göz ardı edilemez çünkü onların aralarında geçen diyaloglar da ayrı bir tat veriyor.
Hikayeler kısaca şöyle özetliyebilirim:
'Sırlar okulu'nda insan aklının her an sapabileceği,
'Sarı surat'ta insanın her zaman kendisine çok güvenmemesi gerektiği,
'Kayıp gelin'de anlaşılmaz bir olayın ne kadar apaçık olduğunu, cevabı çok uzakta aramamamız gerektiği,
'Benekli kordon'da kusursuz hazırlanan cinayet planının nasıl plan yapan kişinin sonu olduğu,
'Priory okulu'nda bir babanın oğlunu ne tür tehlikelere attığı,
'Dans eden adamlar'da insanın geçmişinden kurtulamadığı,
'Gümüş şimşek'te şatafata ve paraya önem veren bir kadının adamı nelere zorlayabileceği, hiç kimseye fazla güvenmemek gerektiği
'Boya imalatçısı'nda katilin aslında şikayette bulunan kişi olduğu, yani "katil içimizde geziyor olabilir" gerçeğini gözler önüne sermekte.
Mesajlar çok ince ve çok zekice verilmiş. Serinin diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum. Kitapla kalın.