Çinliler, Afrikalılar, Japonlar, Kızılderililer ya da Amerika yerlileri için, Yunanlılar ve Ruslar için, İranlılar, Araplar, Yahudiler ya da Türkler için modernleşme, sürekli olarak kendilerinden bir parçanın terk edilmesi anlamına geldi. Zaman zaman coşkuyla karşılandığında bile, hiçbir zaman belli bir burukluk olmadan, bir aşağılanma ve inkar duygusu olmadan yaşanmadı. Sindirilmenin tehlikelerini acıyla sorgulamadan. Derin bir kimlik bunalımına düşmeden.
Cedit Hareketi ve Tatar-Türk Modernleşmesi
İsmail Gaspıralı’nın yayınladığı Tercüman Gazetesi ile birlikte Cedit Hareketi’nin fikirleri bütün Türk dünyasında yayılmaya başlar. Tercüman Gazetesi’nde Gaspıralı tarafından formüle edilen “Dilde, fikirde, işte birlik” sloganı ile Türk dünyasının ortak bir çatı altında birleştirilmesi fikri ortaya atılır. Bu birlik aynı zamanda ortak bir dil (Kırım Tatarcası) ve ortak bir kültür yaratma çabasıdır.
Sayfa 17 - İleri YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Çok doğru tespit...
Atatürk'ün işaret ettiği ulusal hedef, Türk Ulusu'nun; ulusal benliğine, tam bağımsızlığına ve ulus devlet yapısına ve esaslarına zarar vermeden yaygın olarak söylenilenlerin aksine "Batılılaşma" değil "Çağdaşlaşma-Modernleşme" ile çağda uygarlık düzeyinin üzerine çıkmaktır. Daha özlü bir söylemle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, jeopolitiğin hedefi ve can damarı olan Avrasya'nın süper gücü yapmaktır. Bu her yönüyle küresel bir hedeftir...
¶¶ Eğer Batı kültürü insana huzur verseydi bizler gerçek huzuru ve hayatın anlamını bulmak için İslam'a sığınmazdık. Türkiye gibi ülkelerde insanlar her alanda modern olmaya özeniyorlar. Fakat kendileri için modern olanın başka bir kültür için gelenek olduğunun farkında değiller. Örneğin kravat veya bazı dans çeşitleri Türk insanın zihninde birer modernleşme aracı. Fakat şunu kaçırıyorlar Bu kıyafetler batılılar için geleneksel kıyafetler. yani modern olacağız derken aslında kendi geleneklerinden uzaklaşıp başka bir kültürün geleneğini taklit ediyorlar..... ¶¶ ~ Zekeriya/ John Zacharias/ Amerika ~
Sayfa 169 - PINARKitabı okudu
Tarih benimsenemezse coğrafya benimsenmez, dolayısıyla kimlik eksik teşekkül eder ve ortada karnını doyurmaya kalkan, bunu tekrarlayıp duran garip bir toplum oluşur. Bir konuyu ısrarla belirtmek isterim: 300 yıllık Türkiye modernleşme tarihinde bir tek Atatürk döneminde iyi niyet ve istekle Türk tarih ve toplumsal düşüncesinin cihana açılmasına çalışılmıştır. Çünkü Atatürk, Türk tarihini bir cihan tarihi olarak düşündüğü için cihan tarihinin bilinmesi gerektiğini düşünüyordu. Yani Sinoloji, İndoloji bileceksiniz, Persoloji, eski Farsça, Hintçe, Sanskrit ve Çince kaynakları okuyacaksınız ki Türklerin tarihini inşa edeceksiniz... Hatta Sümerler Türk mü değil mi, onun için Asuroloji ve Sümeroloji bileceksiniz. Tesadüfen 1933 Nazi iktidarı dolayısıyla bunların da en iyi adamları geldi buraya, bu dallar akademik olarak kuruldu; fakat devam ettiremedik. Bu ananeyi tekrar canlandırmamız, Rönesans yapmamız gerekiyor. Batı-Doğu ayırımı bir yakıştırmadır. Tarihî gerçeğe oturmaz. Ama ulus olarak içe kapalı olduğumuz; derinliksiz bir pragmatizme saplandığımız bir gerçektir. Dünyaya açılmak için ticarî faaliyet yetmez, dünyayı koruyup sevecek bir kültürel açılım gereklidir.
"Türk Devrimi"ni, "millı hayatını eksiksiz bir modernleşme istikametinde" düzenleme teşebbüsünde katettiği yol hasebiyle bütün Doğulu toplumlardan ayıran Kohn, Kemalist devrimin ayıredici ilkesi olarak "sekülarizasyonun, dinin millileştirilmesiyle ele ele gittiğini" belirtir
Reklam
1.000 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.