Taraça
Bu türkülerin asıl mirasçıları neyse ne de, İstanbullarda büyümüş, varlıklı ailelerin çocukları olarak iyi eğitim almış ve günün birinde solcu olunca feleğini ve sağduyusunu şaşırmış kimi kentsoylu şarkıcıların, çıktıkları sahnelerde piyanolarının başında hop oturup hop kalkarak “Faşizmin de... faşizmin de... faşizmin de... anasını... anasını... anasını...” diye tepine tepine söylediği türküye koro olarak katılımdaki devrimci coşku neydi peki?.. Bir şeye karşı olmanın, faşizmle mücadele etmenin, bir sisteme savaş açmanın hesabı hesabi niye hala analar üzerinden görülüyordu? Dünyayı değiştirmek üzere yola çıkanlar bile niye anaların üzerinden inmek istemiyordu? Savaş her gittiği yerde ilkin anaları düzmüyor muydu sanki? Savaş tecavüzlerinin meşruiyetinde uygarlık ölçütleriyle gözden geçirilmemiş bu geleneksel, zengin halk repertuarının hiç mi payı yoktu?
Sayfa 314 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Taraça
Bu gibi durumlarda hep üzerlerine yanlışlıkla bir şey dökmek isterim. Ama biliyorsunuz, ben hayalleriyle yaşayan bir kadınım. Gerçi nadiren de olsa hayallerimi gerçekleştirmeyi başardığım olmuştur. Öyle zamanlarda, kaşlarınızı çatıp, alt dudağınızı ısırarak, “Ahh çokk affedersiniz,” diye özür dilemenin apayrı bir zevki vardır. Sakarlık, huyunuz değilse bile, arada bir zevkiniz olmalı!
Sayfa 308 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ben taraça üzerinde yakaran ermişim, hayvanlar yayılırken Palestina denizine dek. Karanlık koltukta oturan bilginim ben. Dallarla yağmur çarpar okuma odasının penceresine. O bodur ağaçlar arasındaki yolda yürüyen benim; su bendinin uğultusu ayak sesimi örtüyor. Uzun uzun bakıyorum karasevdalı altın akıntısına batan günün. Engin denize açılan mendirekte bırakılmış çocuk ben olmalıyım, o oğlancık, alnı göğe değen, ağaçlık yolda. Patikalar çetin. Katırtırnağı örtmüş tepecikleri. Yaprak kıpırdamıyor. Nasıl uzak şimdi kuşlar, pınarlar. Dünyanın sonudur varacağın yer, böyle gidersen.
İş Bankası Kültür Yayınları, 2008Kitabı okudu
Taraça
Bir yapının damında çevresi ve üstü açık yer, teras anlamına gelmektedir.
“Kitapçıya tekrar gittiğimizde bisikletlerimizi dışarıda bırakıp içeri girdik. Özel bir duygu uyandırdı bu. Sanki birisine kendi özel ibadethanenizi , taraça gibi , yalnız kalmak , başkalarını düşlemek için geldiğiniz gizli yerinizi gösteriyordunuz. Burası , sen benim hayatıma girmeden önce seni düşlediğim yer.”
Sayfa 107
Gökteki Göz – Philip K. Dick
Belmont Bevatronu’nun proton ışın saptırıcısı 1959 yılı Ekim ayının ikinci günü öğleden sonra saat dörtte yaratıcılarına ihanet etti. Bunu izleyen olaylar göz açıp kapayıncaya dek olup bitti. Artık yeterince saptırılmayan –ve dolayısıyla denetim dışı kalan– altı milyon volt gücündeki ışın demeti salonun tavanına doğru yükselirken, halka
Alfa Yayıncılık
Reklam
Geri18
90 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.