Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Otlukbeli muharebesi
Fatih Sultan Mehmet, bir İslam ve Türk devleti hükümdarı olan Uzun Hasan Bey'in kendi aleyhine olarak Hristiyanlarla ittifak etmiş olmasından dolayı ziyadesiyle mütessir olmuş ve Otlukbeli zaferi münasebetiyle Horasan hükümdarı Hüseyin Baykara'ya gönderdiği Fetihnamesinde "Şimdi anlaşıldı ki Uzun Hasan Bey'in ahd ve peyman dilinde olup ef'alinde yokmuş; çünki diyar-ı İslam'a taarruz için gayr-ı müslimlerle mektuplaşıp anları tahrik etmiştir" sözleriyle buna işaret etmiştir.
"Yalancı cennetiyle insanları kandırıp,kendisini peygamber ilan eden,karşı çıkanları da vahşice öldürten Hasan Sabbah,en acımasız cinayet şebekesinin lideriydi.Ancak,"kan dökenin kanı dökülür"kaidesi yine bozulmayacaktı. İ.Hakkı UZUNÇARŞILI
Reklam
İnalcık titizliği
§ "Yarım yüzyıldır araştırmalarımızda Osmanlı tarihini bu çerçevede anlamak ve anlatmak için ana kaynaklara, ziyadesiyle biyografik bir devletin bize bırakmış olduğu muazzam devlet arşivine yönelmek gerekiyordu; arşiv çalışmalarım yanında minnet ve saygıyla anmalıyım ki Hocam Fuat Köprülü, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve özellikle Ömer Lütfi Barkan'ın bu alanda araştırmaları bize yol açmıştır; eserin dipnotlarında okuyucu bunu bol bol görecektir." §
İş BankasıKitabı okuyor
Konya Mevlâna Dergâhı'nın başına I. Abdülhamid'in sadrazamı Şahin Ali Paşa'nın (v.1203/1789) atamasıyla gelmiş olan 22. Çelebi el-hac Mehmed Efendi'nin[1] (v.1230/1815) 3. kuşak torunu olan Konya Mevlâna Dergâhı'nın 28. Çelebisi II. Abdûlhalîm Efendi’nin (v. 12 Ekim 1925 / 24 Rabiulevvel 1344) Çelebi makamına ikinci kez
Sayfa 178 - Mustafa İzzed Abdülbâki Gölpınarlı (v. 25/08/1982), İnkılap Yayınları, İstanbul 1983, s. 178-181.
Osmanlı'da ayanlık hakkında:
İsmail Hakkı Uzunçarşılı şu bilgileri vermektedir: '' Ayan bir il ve kazada, halk ile hükümet arasında aracılık eden ve iki tarafa ait işleri yürüten eşraf-ı belde içinden seçilmiş bir görevli ki şidir. Bu görevi için, ayan, her yıl kaza halkına salınan vergiden pay alırdı. Ayanlar vergilerin tahsili dışında, bölgelerinin asayişi, asker tertip ve sevki, gıda ve malzeme sağlanması gibi önemli görevleri yerine getirirdi. Ayanlık ekseriya irsi idi."
Padişahlar sefere gittikleri zaman yürüyüşlerde Hünkârın veya serdar-ı ekrem olan vezir-i âzamın sağ tarafında sipah ve sol tarafında silahdar, sipahın sağında sağ ulûfecilerle sağ garibler yürürlerdi.
Sayfa 182 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Reklam
Yeniçerilerin artık bir işe yaramayacaklarını ve ıslâhlarının da kabil olmadığını kat'i olarak anlamış olan Üçüncü Mustafa idi; muntazam ve talimli Rus ordularına karşı nizamsız Kapukulunun cephelerde mağlubiyetten mağlubiyete düşmeleri kendisine sarsılmaz surette bu kanaati vermişti.
Sayfa 503 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Ocağın alay bayrağı sarı ile kırmızı renkte yani yarısı sarı diğer yarısı kırmızı idi. Sefere gidilirken tertip edilen alaylardaki geçid resmi esnasında Yeniçeri ağasının yedekleri arkasından ocağa aid olan adına İmâm-ı âzam bayrağı denilen beyaz sancak giderdi.
Sayfa 290 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Yeniçerilerin orta ve bölük kazalarından başka bir de Hacı Bektaş ı Velînin çorba pişirüp ocağa yadigâr ettiğine inanılan Kazan-ı şerîf vardı; itikatlarına göre bu kazan bulunduğu mahalden kaldırılup yerine bir kova su dökülürse dünya alt üst olur diye inanırlarmış.
Sayfa 259 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Sekban başılık Ocakta Yeniçeri ağasından sonra gelen baş ağalık olduğundan başına Mücevveze denilen serpuşu giyer ve Yeniçeri ağasiyle Divan-ı Hümâyuna gidiş ve dönüşte Sekban bölük başıları Ağa bölük başılarının önünde yürürlerdi. Buna da sebep Sekban başılarının hakk-ı tekaddümleri idi.
Sayfa 193 - Türk Tarih KurumuKitabı okudu
Reklam
Tahttan indirilmiş bir padişahın karşılaştığı muamele
Abdülaziz, Topkapı Sarayı'na gönderildikten sonra III. Selim'in şehit edilmiş olduğu daireye konuldu ve hakkında mülayim ve alicenabane muamele yapılması icap ederken bayağıca muamele yapıldı. Bir müddet aç kaldı ve sonradan çorba verilmesine müsaade olunmuş ise de bu defa kaşık unutuldu. Sonra bir kırık kaşık bulup verdiler. Abdülaziz bu hâllere karşı mütevekkil bir vaziyet almıştı. "Getiriniz, ziyanı yoktur, mukadderat-ı ilahiyedendir." sözleriyle o kırık kaşıkla biraz çorba içti. Abdülaziz abdest almak istediği zaman "Emir yoktur." diye nalın vermemişler ve gece yatacağı zaman arkasında yağmurdan ıslanmış olan sakosunu çıkarıp gecelik entarisi vermediklerinden ıslak elbisesi üzerinde kurumuştu.
Ahmet Mithat Efendi'ye karşı yöneltilen hücumlar arasında Mithat Paşa'nın tutuklanması sırasında onun da Paşa'ya yüklenmiş olması başta geliyordu. Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Mithat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar (Ankara, 1946), s. 44-47. Bir diğer eleştiri Üss-i lnkılap'ında Hürriyet aleyhtarlığı yapmamakla beraber Padişah'ın icraatını Osmanlı İmparatorluğu'nun bekası için elzem göstermesi ve Meclisi Padişah'ın bir lütfu olarak değerlendirmesiydi.
İmparator Kostantin Dragazes'in göndermiş olduğu bu heye vasıtasıyla İstanbul'da bulunan bir Osmanlı şehzadesinin senelik tahsisatının kâfi gelmediğinden bahisle gecikmesinden de şikâyet edilerek bunun iki misline çıkarılması isteniyor, verilmeyecek olursa Orhan adındaki bu Osmanlı şehzadesinin Rumeli'ye salıverileceği beyan olunuyordu. Bizans sefaret heyetini ilk olarak kabul edip meseleyi anlayan Halil Paşa onlara ağır sözler söylemiş ve: "Sizin hilekâr iğfal edici tasavvurlarınızı çoktan anladım. Merhum efendim Sultan Murad vicdanı temiz ve tab'an (temelde) mülayim ve haluk olduğundan dolayı hakkınızda iyilik etmek isterdi. Fakat yeni Padişahım öyle değildir, eğer İstanbul onun eline geçmemişti. Bu, Allahın fesatlarınızı, hilelerinizi bildirmemek ve gösterememek istediğindendir. Akılsızlar, siz ahitnâmenin henüz mürekkebi kurumadan Anadolu'ya gelerek mûtad şarlatanlıkla bizleri korkutmak istiyorsunuz. Biz çocuk değiliz. Bir şey yapmak istiyorsanız yapınız, Orhan'ı Trakya'da hükümdar ilan ediniz, Macarlan çağırınız, sizden aldığımız vilayetleri geri alınız. Fakat şurasını biliniz ki hiçbir şeye muvaffak olamayacaksınız ve sonunda her şeyden mahrum kalacaksınız. Efendimi şu ahvalin cümlesinden haberdar edeceğim, onun kararları icra olunacaktır" demiştir.
Sayfa 76 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Sultan II. Murad 855 H./1451 M.'de vefat ettiği zaman birisi Manisa Sancak Beyi Mehmed ve diğeri de henüz küçük yaşta süt emen Ahmed adlarında iki oğlu kalmıştı. Padişah'ın vefatını Veziriazam Halil Paşa Sultan Mehmed'e bildirerek Edirne'ye davet etti. Sultan Mehmed, bir kısım maiyeti ile ağırlıklarını arkada bırakarak süratle gelip hükümdar ilan edildi ve teamül üzere ilk iş olarak Candar hükümdarı İsfendiyar Bey'in torunundan doğmuş olan kardeşi küçük Ahmed'i boğdurdu.
Sayfa 73 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Çandarlızâde Ali Paşa, tercümeihâlinin tetkikinden anlaşılacağı üzere âlim, fazıl, müdebbir, siyasete vakıf, olgun bir devlet adamı, aynı zamanda değerli bir kumandan ve bunlara ilaveten devlet işlerinde teşkilatçı idi. Tarihler kendisinin yüksek değerini, teşkilatçılığını ve bu arada içkiye iptilâsını yazmakta müttefiktirler. İdris-i Bitlisî, Heşt Behişt adlı tarihinde ilim ve fazl ve kiyaseti ile içkiye düşkünlüğünü ve Yıldırım Bayezid'i sefahete alıştırdığını yazmaktadır. Aşıkpaşazâde'ye göre Yıldırım Beyazid'i içkiye alıştıran Ali Paşa ile Bayezid'in zevcesi ve Sırp Despotu'nun kızı Marya imiş
Sayfa 45 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
303 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.