İNSAN HAYALLERİYLE YAŞAR KARİ. Dertleriyle yaşar ve dert ettikleriyle... Yoksa bu dünyada yaşamış olmak denen hål sadece doğmak demek değildir. Eski şairlerin dediği gibi "Bir hoş sada'dır belki de baki kalan. Yoksa beden toprak olacak, var dediklerimiz yok olacak, geriye ardımızda bir isim ve belki de bir hayal kalacak. En azından şimdiye kadar tarih bize bunu öğretti.
Anladım ki, gönüle aşk düşmeyince kaleme harf düşmüyormuş. Dil anlamsız konuşuyor, eller manasız yazıyormuş. Arkası görünen bir aynayı seyrediyormuş insan. Aşk olmadan şairlik olmuyormuş.
Yıllarca okuduklarımı, duyduklarımı yaşıyordum şimdi. İşte buydu, adı aşktı. Anlatacak ne bir kimse bulabiliyordum, ne de biri soruyordu. Benim payıma düşen susmaktı. Demek aşk susmak demekti. Konuşmamak. Söylememek.
Bazı kelimelerin dokunulmazlığı varmış. Çok zor anladım ben bunu. Ne yazarsan yaz ve ne kadar veciz yazarsan yaz bazı kelimeler omuzlarına öyle bir yükle oturuyormuş ki! Ancak o zaman anlayabiliyormuşsun manasının ağırlığını.
"Nietzsche'nin bir sözü vardır:' İnsan ağaca benzer, ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlıklara, derinlere, kötülüğe',
Tasavvuf modelinde de insan zihninin eğitimi fil eğitimine benzer. Fil güçlü, sabırlı, saygılı ve itaatkâr bir hayvandır. Bu kadar incelikle itaat eden bir hayvan kriz durumda kontrolünü kaybedebilir, sahibini bile öldürebilir.
İnsan beyni de kontrol edilemeyen stres altında benzer tepkiyi vererek kişiye kalp krizi geçirtebilir.