Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sonra aşağıya baktı: caddede insanlar, karıncalar gibi, telaşla birbirlerine çarparak oraya buraya gidiyorlardı. Yüzlerce insan, binlerce insan... çoğu ne kadar önemsiz, ne kadar silik. İçlerinden biri Selim olamaz mıydı? Milyonların içinde sadece bir Selim. Bu tabiat kanunları ne kadar insafsız, diye düşündü. Kime zararı dokunur bunun? Hepsinin eli, ayağı, başı var... Selim gibi. Ne olur bu kadar el, ayak, baş bir araya gelse de sadece bir tanecik Selim çıkarsalar aralarından; ne olur bir tane Selim olsa. Elimi sallar çağırırım: koca budala, derim, nereye gidiyorsun gene dalgın dalgın? Olmaz, olamaz! Yok olamaz insan. Hareketleri, gülüşü, birlikte yaptıklarımız: nereye gitti hepsi? Lavoisier Kanunu var: hiçbir şey yok olamaz durup dururken. Kanun, adamdan hesap sorar; nereye gitti, diye.
Sayfa 328
Derken ansızın bir gürültü duydu. Bir ayak sesi… Bir ulaktı belki bu, bir çoban, bir yağmacı, bir kaçak, bir köylü, bir dilenci belki yalnızca –ancak albayın elleri ateş gibi yanıyor ve titriyordu: İspanyol’du o, katildi, alçaktı. Hiddeti ve iradesi heyecanla aynı hedefte buluşuyordu. Pusula bekledi sonra öfkeli boğuk bir çığlıkla şaşkın adamın üzerine atladı, sol elini kasarak adamı boğazından yakaladı ve adamın dehşet dolu çığlığını parmaklarıyla bastırdı. Ve can havliyle dışarı fırlamış gözler karşısında bir an büyük bir zevkle duraksadıktan sonra kılıcını kurbanın sırtına sapladı; bunu önce ağır, ağır zalimce ve bilinçli bir şekilde tadını çıkararak yaptı. Ardından kabaran öfkesiyle kılıcını tekrar, tekrar ve gitgide hızlanarak adamın sırtına ve gırtlağına daldırdı, hareketleri şiddetlendikçe şiddetlendi, öyle ki savrulurken kayan kılıç sonunda kendi eline battı. Duyduğu acı ve ılık kanın elinden süzülmesi gözü dönmüş albayı kendine getirdi. Tiksinircesine iterek kendinden uzaklaştırdığı ceset, daireler çizerek çukura doğru yalpaladı ve boğuk bir çarpışma sesi çıkarak içine yuvarlandı. Albay ardından gecenin serin havasını tek bir solukta derin, derin içine çekti. Kendini müthiş özgür hissediyordu şimdi. Öfkesi, korkusu, kaygısı, pişmanlığı, kızgınlığı kalmamıştı artık. Albay, ölünün hortlamış gibi zayıf ay ışığında adeta hareket eden çarpılmış yüzü üzerine eğilince, donuk gözler ürkütücü bir ifadeyle ona dik dik baktı. Ancak albay ne korku ne de pişmanlık duydu.
Reklam
İki ayak üzerinde yürümenin insan zekâsına diğer canlılar arasındaki üstünlüğünü kazandırdığını öne süren bir teori var. İnsan-hayvan arka ayakları üstüne doğrulduğunda el hareketleri yapma serbestisi kazanmış, el hareketleri evrimleşerek işaret diline ve sonunda konuşmaya dönüşmüş, zengin sözel dilse beyin ebadının muazzam büyümesini sağlamıştır. Dört uzvu itenek olarak kullanmanın beyni ateşlediği kesindir.
İki ayak üzerinde yürümenin insan zekâsına diğer canlılar arasındaki üstünlüğünü kazandırdığını öne süren bir teori var. İnsan-hayvan arka ayakları üstüne doğrulduğunda el hareketleri yapma serbestisi kazanmış, el hareketleri evrimleşerek işaret diline ve sonunda konuşmaya dönüşmüş, zengin sözel dilse beyin ebadının muazzam büyümesini sağlamıştır.
800 syf.
10/10 puan verdi
Bu kitabı içerik ve tahlil olarak iki ayrı paragraf olarak inceleyeceğim: "Fransız İhtilalinden ve I.Cihan Harbine kadar olan süredeki dünyada gelişen, devletlerin ve milletlerin birbirleriyle olan etkileşimlerini, kültürel ve siyasal mücadelelerini, insanların fikir akışlarını, ihtilallerin ve ortaya çıkan yeni gelişmelerin tahlillerini,
19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914
19. Yüzyıl Siyasî Tarihi - 1789-1914Fahir Armaoğlu · Timaş Yayınları · 2017460 okunma
398 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.