Sabri F. Ülgener şöyle diyor: “Ortalama aydının kapitalizm hakkında bildikleri ucuz cep kitaplarının pek de ötesine geçmiş sayılamaz. Ama orası önemli değil! Önemli olan, başı sıkıştıkça kabahati götürüp boynuna dolayacağı suçluyu-nihayet- adıyla sanıyla tanımış olmanın rahatlığıdır. Buluş yeni değil; belki insanlık tarihi kadar eski: Tıpkı ilkel insanın taştan gövdeler yontup sonra da iblis diye karşısına geçip taşlaması ve taşladıkça rahatlaması gibi, çağımız entelektüeli de saldıracağı gövdeyi hem de açık kimliği ile teşhis edilmiş halde görmenin keyfi ve rahatlığı içindedir. Neye el atsa altında o her kötülüğün ve tersliğin başı olan suçluyu bulacaktır. Söz gelişi, çile çekmiş bir neslin acılarından mı söz edilecek? Kalıp hazır: “Bütün gençlik yıllarını kapsayan o insanlık dışı kapitalist büyümenin biçimlendirdiği… bir kuşak!” (Zihniyet, Aydınlar ve İzm’ler, s.109)
Böyle bir zihniyet dünyasında, “insanlık dışı kapitalizm” ne demek diye soramazsınız, çünkü sıradan aydınlarımıza göre o artık kötülüğün tanrısıdır, iblistir ve de taşlanmayı hak etmiştir.
Bir otel odasında Ölmeye Yatmak...Yatağına uzanıp 1 saat 46 dakikada,bir ömürde geçen iki kimliği çatıştıran yazar,üzerine ne aydının ne gelenekselin örtüsünü örtebilmiş bir insanın profilini çizer.
Ölmeye YatmakAdalet Ağaoğlu · İş Bankası Kültür Yayınları · 20134,236 okunma
Kitap, "aydın" olarak bilinen kimselerin toplumdaki duruşlarını irdeleyerek bir tanımını yapmakla başlıyor. İlk bölümde aydının kimliği, ne olduğu ve kimlere karşı olduğu betimlenirken, ikinci bölümde farklı yazarların yazmış olduğu eserlerden alıntı yapılarak, aydının bu kimliğini pekiştiren paragraflara bolca yer verilmiş. Size çok şey katacaktır, okunmalı.
Aydın Kimdir?Hikmet Tan · Kum Saati Yayınları · 20126 okunma
* Kitap yorumuna başlamadan önce Çetin Altan hakkında birkaç anekdot ile başlamak isterim. Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu önemli kalemlerden biri olan Altan bunun yanında edebiyatçı köşe yazarı sıfatı taşıyan son temsilcilerindendir. Aynı zamanda dünyada en çok köşe yazısı yazmış yazarları arasında yer alır.
** Kitaba adını veren isim çok
Deneyimli, birikimli, ünlü, rütbeli (profesör, başyazar, orgeneral) olmak, aydın olmak demek değildir; kişioğlunda yukarıda saydıklarımın tümü biraraya gelse bile, aydın olmak için yeterli değildir bu. Peki nedir aydını aydın kılan ayırdedici
özellikler? En klasik ölçülere başvurursak: Akıl yürütme, bağlandığı değerlere sahip çıkma, onlardan hareketle tavır alma ve doğacak sorumluluğu taşıma biçimidir aydını aydın kılan.
Bütün bunların gereği olarak da, iktidarda olamaz aydın, sahici aydının konumu doğal bir biçimde muhalefettir. Bunu gündelik siyaset terimleriyle, bizde özellikle yıpranmış, içi boşalıp neredeyse anlamsızlaştırılmış iktidar/muhalefet kavramlarıyla sınırlandırmamak gerek kesinlikle: Ille de muhalif olan, kendini öyle olmak zorunda hisseden, bunun için de diyelim ki kendi desteklediği siyasal parti iktidara geçince hemen gözüne kestirdiği bir başka siyasal partinin saflarına geçen sado-mazohist bir yaratık değildir aydın. Muhalefetten anladığım başka birşey burada: Kendi desteklediği bir yönetimin doğru bulmadığı görüş ve eylemlerine ayak uyduramayan, karşı çıkan... kişidir aydın.
Türkiye aydınının zihinsel kodları Kartezyen dualite çıkmazı ile maluldür. Bu dualite birey-toplum, özne-nesne gibi sosyolojik kavramlar düzleminde görünürlük kazanırken esas itibariyle İslam-laiklik, Doğu-Batı, ilerici-gerici gibi düaliteler üzerinden dünyayı algılama, duyumsama ve anlama süreçleri işletilmiştir. Söz konusu dualiteler tarihsel Türk kimliği karşısında bir karşıtlık olarak konumlanmıştır.
Aydının Türk kimliğine karşı görülen kin ve nefretini psikanalitik açıdan açıklayabileceğimiz gibi temelindeki sınıfsal çatışma da gözardı edilmemelidir. Sınıf farkı aydında çözülmesi zorunlu bir problem. Hedefinde yükseklere giderek itibar, şan, şöhret arayın aydın, sınıf atlanmanın veya daha doğrusu atlayabilmenin yolunu "muhalif duruş", "tarafsızlık" "insaniyetçilik” gibi kategorilerle kendi kanununu belirler ve tanımlar. Bu kategoriye katılmanın koşulu ise hetıı ana kültürel ve toplumsal kitleye (yani Türk toplumuna) ve resmi ideoloji olarak tasavvur edilen Türk milliyetçiliğine karşıt duruştur. Burada ifade ettiğim "karşıt duruş” bir eleştirel yaklaşım değildir. Yani Türk toplunıuııda sosyo-politik ve kültürel işleyiş mekanizmasındaki anti-denıokratik veya otoriter yapıların, Unsurların ortaya çıkarılması gibi bir işlev/misyon değildir. Bizatihi Türk toplumunun varoluşsal kimliğidir, hedefteki.
Yazı neydi? Uygarlık tarihinde devletin, dolayısıyla bürokrasinin ortaya çıkışına eşlik eden bir icattı. İlk medeniyetlerin tapınaklarında üretim ve bölüşüm işlerini yöneten “din adamları” tarafından geliştirilmişti. Yaptıkları işin defterini tutmak, gerektiğinde hesap verebilmek için günübirlikliğe ve hafızanın zayıflığına meydan okumalarıydı.