Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Üstad, temel İslâmî ilimleri okutmanın yasaklandığı, dini kitapların yakılarak ya da satılarak imha edildiği tek parti döneminde, İslâm adına ümitsizliğe kapılan mazlum millete tesellide bulunurken -ni'meti tahdis kâbilinden- şöyle demiştir: "Ne zannediyorsunuz! Bu dinden bir nokta bile eksiltemezler. Muhal farz, dört mezhebin bütün kitaplarını ortadan kaldırsalar, Allah'ın izniyle onların tamamını en küçük ayrıntısına varıncaya kadar yeniden ve aynen yazmaya mâlikim."
Müftü Efendi'nin dünya ahvalinde, siyasi hayatta da çok bilgisi vardı ve basireti açıktı. Siyasi kimseleri de çok iyi tanırdı. Erzurum Kongresi'nin yapıldığı günlerde, kuva-yı milliye başlayacak heyecanı içinde bulunan pek çok kimselere, "Herkese kapılmayın. Bu kimselerden sakının. Sizin umduğunuz şahıslar değildir. Mehdi diye sarıldığınız kimselerde Mehdi sureti yoktur. Mehdi gözü böyle olmaz. Mehdi'nin yüzünde nur vardır, dikkat edin. Ben nur değil, ateş görüyorum. Ateş aydınlatmaz, yakar, kül eder." diye ikâzlarda bulunmuştur. Sonra söyledikleri aynen çıkmıştır.
Sayfa 164Kitabı okudu
Reklam
"Yahu, mabedsiz memleket ne olur! Mâbed bir memleketi ruh birliğine çağırır. Dinimiz tevhid dinidir, birlik dinidir. Müslümanların Allah'ı bir, Peygamber'i bir, Kitab'ı bir, kıblesi bir... Bu birlik aradan kalkarsa, aynen ipliği kopan, şirazesi kopan tesbihe döner. "İpliğine bağlı olduğu müddetçe, tesbihi çekebilirsiniz, sayıyı gösterir, işinize yarar. Ipliği koptuktan sonra tanelerin herbiri bir tarafa dağılır. Ne bir işe yarar, ne de bir kıymet ifade eder. "Bu millet, din bağı koparsa, nasıl bir araya gelir, nasıl toplanır, ne iş yapabilir? Mabed, bu kadar işler, güçler, dertler, gaileler arasında, insanları ruh birliğine, gaye birliğine, hedef birliğine çağıran ve bu birleşmeyi temin eden mübarek bir vasıtadır. Mabedini kaybeden millet ruhunu kaybeder, her şeyini kaybeder..."
Dinimiz tevhid dinidir, birlik dinidir. Müslümanların Allah’ı bir, Peygamber’i bir, Kitabı bir, kıblesi bir... Bu birlik aradan kalkarsa, aynen ipliği kopan, şirazesi kopan tesbihe döner.
Mâbed bir memleketi ruh birliğine çağırır. Dinimiz tevhit dinidir, birlik dinidir. Müslümanların Allah’ı bir, Peygamber’i bir, Kitab’ı bir, kıblesi bir… Bu birlik aradan kalkarsa, aynen ipliği kopan, şirazesi kopan tespihe döner. İpliğine bağlı olduğu müddetçe, tesbihi çekebilirsiniz, sayıyı gösterir, işinize yarar. İpliği koptuktan sonra tanelerin her biri bir tarafa dağılır. Ne bir işe yarar, ne de bir kıymet ifade eder.
Üstad'la sayısız hatıramız oldu kuşkusuz. Şimdi aklıma geleni anlatayım. Üstad, defalarca telefon etmiş ve aynen şunları söylemiştir: "Yarın geliyorum. En yakınlarımızı topla. Has odamızın esrarını konuşacağız. Ben de Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, rahmetli Cahit Zarifoğlu gibi arkadaşları toplamışımdır. En yakınlardan kastı buydu. Oturup gece yarılarına, sabahlara kadar şiir konuşurduk, derin tasavvufi meseleler konuşurdu; edebiyat, fikir konuşurduk. Üstad'la bir araya geldiğimizde bizim, saatlerce ideoloji, din, kavga konuştuğumuz zannedilebilir. Hayır! Bunları konuşmazdık biz. Üstad, yukarıda konuştuğumuzu söylediğim şeylere, "has odamızın esrarı" derdi. Bu konuşmalarımızda, "Ben, odama geçmek için kanalizasyon temizliyorum. Benim esas söyleyeceklerim bunlardır. Ben, bunların adamıyım. Öteki meselelerle uğraşıyor olmam, kavgalarım işte, bu meseleleri konuştuğumuz düzenin, statünün, devletin oluşması içindir." gibi cümlelerle düşüncelerini anlatırdı. Üstad bir nizamın hasretini çekiyordu ve o nizamında da üstün fikir, yüksek sanat kaygıları, derin fikir ve felsefe tartışmaları, inceden inceye tasavvuf konuları vardır. Gerçekten biz, Üstad'ın asıl derinliğini, bu tür özel meclislerde tatmışızdır, yakalamışızdır.
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
Annesinin vefatını anlatıyor Şeyh İsmail Çetin Hazretleri...
Annem yatalaktı. Beni uykudan uyandırdı. Yanına vardım. Babam kendisine somya gibi bir taht yapmıştı. Benden su istedi. Testi büyük olduğundan zapt edemedim, yuvarlandı, ama yine de yarım bardak kadar su aldım, anama verdim. Lamba yanıyor, lambanın ışığında bütün dikkatiyle bana baktığını gördüm... 'Gel öpeyim.' dedi, öptü... 'He
Sayfa 41 - Dilara YayınlarıKitabı okuyor
DUAM neden kabul olmuyor(!?)
Ayette de ifade edildiği gibi, Allah her duaya mutlaka cevap veriyor. Ancak her duayı kabul etmek Allah'ın sonsuz hikmetine bağlıdır; ya aynısını verir ya daha güzelini verir ya da o kulun hakkında hayırlı olmadığını bildiği için vermez. Bu hakikati Üstat Hazretleri bir çocuğun hekimden belli bir ilacı istemesiyle izah ediyor. Hekim o isteği ya aynen kabul eder yahut daha faydalı bir ilaç verir veya çocuğun isteğinin kendisi için zararlı olduğunu bildiği için hiç vermez. Biz de hakkımızda neyin daha hayırlı olduğunu bilmeme noktasında o çocuk gibiyiz. Duamızı bir ibadet şuuruyla yapmalı ve netice için Rabbimizin hikmetine ve rahmetine itimat etmeliyiz. Bazen de dua ahiret hesabına kabul edilir. İnsan dünya nimetlerine kavuşmak için dua eder, Allah da bu duayı ahiret adına kabul edip cevap verir. Mesela, kişi bu dünyada ev ister, Allah hikmetine muvafik düşmediği için o kişiye cennette ebedi bir köşk inşa eder. Üstad Hazretleri bu hususu şöyle izah ediyor: "Mesela, birisi kendine bir erkek evlat ister. Cenab-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evladını veriyor. 'Duası kabul olunmadı.' denilmez. 'Daha evla bir surette kabul edildi.' denilir. Hem bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası ahiret için kabul olunur. 'Duası reddedildi.' denilmez. Belki, 'Daha enfâ bir surette kabul edildi.' denilir ve hakeza..." (1) 1) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, Birinci Zeyl. *Nur Penceresi*
Ab­dul­lah Ağa­bey bu ha­tı­ra­yı Üs­tad’ımız­dan ay­nen gör­dü­ğü gi­bi eli­ni aça­rak, tek tek par­mak­la­rı­nı ka­pa­ta­rak an­lat­tı): “Üs­tad eli­ni aç­tı..Baş­par­ma­ğı gös­te­re­rek, ‘Şu hu­ku­kul­la­hı gös­te­rir (baş­par­ma­ğı ka­pa­dı); şu hu­kuk-u Re­su­lul­lah (işa­ret par­ma­ğı­nı ka­pa­dı), şu hu­kuk-u Üs­tad (or­ta par­ma­ğı ka­pa­dı), şu hu­kuk-u va­li­de (yü­zük par­ma­ğı­nı ka­pa­dı), şu hu­kuk-u pe­der (ser­çe par­ma­ğı­nı ka­pa­dı)…’ Son­ra eli­ni tam ka­pa­ta­rak, ya­ni yum­ruk ya­pa­rak, ‘Bak bu baş­par­mak hep­si­ni kar­şı­lı­yor mu..? İş­te bun­lar hu­ku­kul­laha ay­kı­rı hiç­bir şey em­re­de­mez­ler, (kü­çük par­mak­lar) em­ret­se­ler de din­len­mez’ de­di, Üs­ta­dı­mız.."
309 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.