Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
_Gazeller_ _Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin. _Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular. _Avareliği, bir bir şerbet gibi
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Reklam
Gerçek mutluluk kavuşma da mı, yoksa onu arama, bulma heyecanında mıydı?
Sayfa 166Kitabı okudu
Seven sevdiğine mektup yazsa?
Mektupların da gözü, kulağı, kalbi vardır, derler; biliyor musun. Tabi ki içten, yürekten yazılan mektupların. Eğer öyle bir mektup yazdıysan mutlaka varır ve de sevdiğini bulur.
Sayfa 147Kitabı okudu
Aysel git başımdan ben sana göre değilim Benim için kirletme aydınlığını Ben kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim...
Reklam
Tadı kaçmıştı artık buraların. Bundan sonra ne varsa büyük kentlerde vardı.
Sayfa 61
Çalışmazlarsa, iş güç sahibi olmazlarsa yutardı bu şehir onları. En yakın akrabadan bile bir dilim ekmek alamaz olurlardı.
Ama yine de sevgisini, sevdasını anlatamazdı. Bir şeyler mutlaka eksik kalırdı. Çünkü ayrılıktan çok aşktan fazlaydı yaşadıkları. Sözün, yazının gücü yetmezdi ki tüm bunları anlatmaya...
Serseri adam, dedi kendi kendine. İşte böyle efendi ol. Kırmadan, dökmeden konuş. Az önce uzakları yakın etti o tekmelediğin alet. Gül'ün sesini alıp getirdi o bana. Ağızsız dilsiz mi sanırsın o aleti? Senin gibi insan kılıklılardan daha fazla canı var onun.
Reklam
-Biliyor musun anne, dedi Ahmet. İstanbul'un ağzı da fena kokuyor. -Şehrin ağzı mı olurmuş oğlum? -Neden olmasın. Ağzı da var, gözü de. Her şeyi var. Ama yalnız yüreği yok.
Sözde taşı toprağı altınmış bu şehrin. Yanlış söylemişler. Taşı ayrılık, toprağı ise gurbetmiş.
Bazen kuş olup uçmak istiyordu ona. Işık olup akmak... Ama nerede? Böylesine bir gerçek olmadığı gibi, mucizede yoktu.
Sayfa 69
Böylesi bir yangını görüp anlayabilmek, duyup içselleştirebilmek için, herkesin bir iç yangınının olması şart mıydı? Kim bilir, bu dağların, ormanların, denizlerin, göllerin, ovaların da kendine göre bir iç yangını vardı. Böyle olmasa yerden göğe kadar uzanan bu yangın, bu renk çılgınlığı evreni sarar mıydı?
Sayfa 89