Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel'in öğrencilerinden Yard. Doç.Dr.Orhan Avcı'nın naklettiğine göre Ögel, derslerinde zaman zaman eliyle Dikmen tarafını göstererek öğrencilerine şu soruyu sorarmış: "Dikmen'de bir ışık yandığını görseniz ne yaparsınız?" Ardından şu açıklamayı eklermiş: " O ışık muhtemelen düşmana işaret ederdi. Bu yüzden Türkler, ilerde bir ışık görünce hemen silahlarını kuşanır, atlarına binerek o yöne doğru son sürat hareket ederlerdi. Çünkü hiç vakit kaybetmeden üzerine gitmek, yaklaşmasına, saldırmasına fırsat vermeden onu ortadan kaldırmak gerekliydi."
Sayfa 48 - Kronik YayınlarıKitabı okudu
Şaman elbiseleri dejenere olmuştur. Bu konu üzerinde çalışan araştırıcılara göre en eski ve orijinal Şaman elbiseleri, kuş veya hayvan şekillerini taklid etme sureti ile yapılan elbiselerdi. Bunu giyen Şaman, hem kendi atasını ve hem de istediği zaman o kuşun şekline girebileceğini göstermek istiyordu. Bu şekil değiştirmeğe mitoloji araştırmalarında ( Metamorphose) denir. Türkler ise bu deyim karşılığı olarak ( Donuna girmek) sözünü kullanırlardı. Bektaşiler, bu eski Şamanist inancı tasavvufa uydurup, “ Mö’na âleminden velayetle” diye bir sebep de bulmuşlarsa da, bu bahane kuş donuna girmeği mâzur göstermeğe kâfi değildir. Aşağıda da söyleyeceğimiz gibi kuş totemi veya sembolleri daha ziyade ileri toplumlarda görülüyordu. 24 Oğuz boyunun sembol kuşlan bunun en güzel bir örneğidir, ilk Türk Müslüman dervişleri de zaman zaman bir kuş donuna girerlerdi. Mesela Ahmed Yesevî, Turna donuna; Hacı Bektaş Yeli güvercin donuna; Abdal Musa ise geyik donuna girerdi.
Reklam
bazılarına göre Muaviye veya Yezid’in ruhu bir “ Tavşan donuna” bürünmüştü. Halk tabakası ise biraz daha basit düşünerek tavşanı Muaviyenin doğurduğuna inanırlardı. Güya Muaviye zaman zaman bir kadın gibi âdet görürmüş. Bunların hepsi de uydurulmuş şeylerdir. Fakat tavşan yememe adetini de yine, Şamanizm’de aramak en doğru yol olsa gerektir.
Yakut kabilelerinin kutsal atalan olan hayvanlar arasında başlıca şunları sayarlar:Beyaz lekeleri olan at, karga, kuğu, atmaca, kartal, turna, boz inek v.g. Bilhassa ayaklarında ve başlarında bir parça beyazlık bulunan inekler, çok kutsal sayılırlardı.
Gökten ışık inmesi, daha ziyade Uygurlarm Bögü-Kağan zamanında, yani M.S. 763 senesinde kabul ettikleri Mani dini ile ilgili bir motif olsa gerektir. Şamanizm’de de gökten ışık inme olayları yok de­ğildir. Fakat bu konu üzerinde Mani dininde olduğu gibi büyük bir edebiyat yoktur. Bir çok Çin İmparatorlarının anneleri de gökten böyle ışık inmesi yolu ile gebe kalmışlardı. Kuzey Çin’de Liao Sülâlesini (M.S. 907-1119) kuran, Proto-Moğol Kitan asıllı ilk İmparator A-Pao-chi de, annesinin üzerine düşen böyle bir ışıkla doğmuş idi. Cengiz-Hanın atalarından Alan-Ko'a'um üzerine inerek, kadını gebe bırakan ışık da hepimizce bilinen bir şeydir
Ölü Gömme Adetleri
Meşhur seyyah Rubruk Kumanların ölü gömme âdetleri hakkında bize şu bilgileri vermektedir: "Kumanlar ölülerinin üzerine büyük bir tepecik yaparlar ve onun üzerine de bir insan heykeli dikerlerdi. Heykelin yüzü daima doğuya doğru çevrilirdi. Heykel elini göğsünün üzerine götürerek bir kadeh tutardı. Zenginler büyük bir ehram da yaptırırlardı. Bu, bir nevi küçük bir evcikten ibaretti. Tuğladan evlere rastladığım gibi, bazan da o civarda hiç taş bulunmadığı halde taştan yapılmış kuleler gördüm. Henüz ölmüş birinin mezarının etrafina dikilmiş yüksek sırıkları üzerine on altı at derisi asılmıştı. Onları her biri, ayrı bir ciheti gösteriyordu. Mezara ölünün içmesi için kımız ve yemesi için de et koymuşlardı. Bundan başka hâtırasını yâdetmek için de bir şeyler söylüyorlardı. Başka bir yerdeki mezarın ciheti doğuya doğru idi. Büyük taş parçalarıyle inşa edilmişti. Bazısı dört köşe, bazısı ise yuvarlaktı. Mezar sathının etrafına dört uzun taş dikilmişti. Bunlar da ayrı ayrı cihetleri göstermekteydiler."
Reklam
“ Büyük bir dağ yükselir, on iki gök katından “ Dağda bir kayın vardı, yapraklan altından, “ Kayının altmdaysa, küçük bir çukur vardı, “ Bir karış bile değil, o kadar yüzlek dardı. “ Bu çukur hep doluydu, kutsal hayat suyuyla, “ İçen ölmez olurdu, ebedi bir duyuyla, “ Altın bir kâse vardı, bu suyun tam başında, “ Bir de bekçi konmuştu, kimbilir kaç yaşmda, “ Ak-Sakal Tata denir, bu bekçinin adına, “ Tanrıca konmuş idi, bu kayının altına.
Ne hayat ağacı için ve ne de Hüma kuşunun gerçek tarifini bulmak için, burada vakit kaybetmiyeceğiz. Hangi büyük milletin mitolojisi vardır da, böyle büyük, kutsal ve efsanevi bir kuşa sahip değildir. Hindularm Soma adlı ölümsüzlük veren bitkisini getiren büyük kuşu da biliyoruz, îranlılann Sîmurg'’unu, Yunanlıların Phoenix’ini, Arapların
Şamanist olan Türk vc Moğol kavimlerinde de genel olarak, Güneş- Anne ve Ay-Baba’dan söz açılır. Yani Güneş dişi ve ay da erkek olarak düşünülmüştü. Bazan bunlara Ayhan ve Gün-Han adları da verilmiştir. Altaylarda ve Yenisey Nehri boylarında söylenen efsanelerde, erkek kahramanların çoğunun adı da Ay-Han'dır Türk mitolojisinde Ay'ın erkek, güneyin de dişi olduğunu söylemiştik. Buna rağmen aydan gebe kalma olayı Türk efsanelerinde çok nadirdir.
İslâm tarihlerinde yazılmıştır. İsrail oğullarının tarihlerinde de yazılmıştır. Nuh Peygamber Aleyhisselâm, yer yüzünü güneyden kuzeye doğru, üç bölüme ayırmıştı” .“ Birinci bölümü kendi oğullarından Hani a vermişti. Ham, Sudan’ın babasıdır. Ortadaki kısmı, yine kendi oğlu olan Şam'a bağışlamıştı. Sam da, Araplarla Farsların babasıdır” . Nuh Peygamber dünyanm üçüncü bölümünü ise, oğullarından Yafes’e vermiştir. Bu ülkeleri oğlu Yafes’e verdiği için, bu oğlunu da dünyanı doğu taraflarına göndermişti. Türkler Yafes’e, Ebiilcc ( ?)-Han derler. Türkler Yafes’e böyle derler ama; onun Nuh Peygamberin bir oğlu olduğunu da bilmezler. Bununla beraber bu Türk Han’ının Yafes’le aynı çağda yaşadığını ve onunla akraba olduğunu bilirler. Moğolların hepsi, Türk kabileleri ve bütün göçebeler onun neslinden gelirler” .
Reklam
“ y e d i” sayısı Batı Türklerinde ve Şamanizm’de çok önemli bir rakamdı.
İran dillerinde “Terk” (belki de Türk)
…Terk (Fars): Tuğulğa dedikleri, demür takkeye denür… Cenk günlerinde giyerler. Arabî’de, miğfer derler. Kavuk ve çadır terkleri, Farisî ile Türkî beyninde müşterektir.
Sayfa 21
Babam asker topluyormuş ve üzerime gelip beni öldürecekmiş. Beni sevenler bana gelsinler, onu sevenler de ona gitsinler!" Halkın çoğu Kara-Han'ın etrafında toplanmışlardı. Azı ise Oğuz Han'ın yanına geldiler. Oğuz'un etrafında toplananlar arasında, amcalarının bir çok oğulları da vardı. Bu çağda böyle bir şeyin olması, hiç kimsenin aklına gelmezdi. Oğuz Han, kendisini destekleyenlere, “ Uygur” adınıverdi. Uygur sözü, türkçede yapışan (Yapışğur) anlamına gelir. Meselâ sütle yoğurt arasında fark vardır. Süt, yoğurt olduktan sonra birbirine yapışır ve birleşir, bir katı olur. Bu insanlar da gelmişler ve Oğuz-Hanın eleğine yapışmışlardı. Tıpkı imama uyulduğu gibi, onlar da Oğuz-Han'a uymuşlardı. Nasıl imam kalkarsa kalkıldığı ve yatarsa da yatıldığı gibi. Bunlara da Uygur, yani uyan kimseler dediler." “ Uygur" la, “ Yoğurt" sözü arasında bir bağ bulmak istemektedir.
1.000 öğeden 901 ile 910 arasındakiler gösteriliyor.