Bir baba var ki küçük dağları ben yarattım diyor. En akıllı benim, en zeki benim, en bilen benim, en güçlü benim, bir baba ki tanrı gibi bir şey. Çok var aramızda, her şeyi ben yaparım falan diyen, hiçbir yere sığmaz, ayak ayak üzerine atar, ya bu başbakan, ya şuna bak, ya şu genelkurmaya bak, lan öyle vurulmaz topa oğlum, bak profesör olacak konuştuğuna bak ya. Her şeyi o bilir, her şeyi o yapar. Ne oluyor bu çocukta, öğrendiği şey nedir? Benim babam en büyük,benim annem en akıllı, bende onların çocuğuyum. Seçilmiş insan onlar, diğerleri de ikinci sınıf vatandaşlar. İlkokula gidiyor ne yapıyor? Öyle burnu büyük gidiyor ki okula tabii kimse kaile almıyor burnu, sürtülüyor, ağlayarak eve geliyor, ne olduğunu anlamıyor. Oğlum, kızım seni birisi mi dövdü, kızdı mı? Yok. Çocuğa evdeki gibi ilgi gösterilmedi ki, önem verilmedi ki, kendini birinci sınıf vatandaş hissetmedi ki. Orada nedir, hayatın gerçekliğine tosladı. Evin içinde iyiydi, güzeldi her şey, ama dışarıda hayat öyle değil, sosyal iletişiminle, becerinle, çalışkanlığınla, üretkenliğinle varsın. Hayatın gerçeği bu. Orada rol kapmak durumundasın. O da kolay değil, sen filan anne, babanın çocuğu olduğun için kimse sana orada özel prim vermez. Tabii bu çocuğunda narsisist kişilik bozukluğu geliştirir. Empati yapamayan, başkalarının ihtiyaçlarını düşünmeyen, onları sömüren, bu sömürmen gayet doğal olduğuna inanan, kendisinin en akıllı, en zeki olduğu fanteziler kuran, bununla tatmin olan bir yapı.