Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir sigara yakıp balkona çıktım . Kendimi olabildiğince sarkıtıp , yağmurla tokalaştım . -doktorlar benim içi ; balkon , pencere gibi yüksek yerlerin , kesici-delici aletlerin ve babaannemin kalp ilaçlarının tehlikeli olduğundan bahsederler-
Geçen yıl bugün bu saatlerde bir otobüsün en arkadaki dörtlü koltuğunda camdan dışarı seyredip değişecek olan hayatımın ölçüsünü yapıp duruyordum. Tartıya neyi koysam eksik, bir türlü ölçüyü tutturamıyordum. İçim hep yeis, yapamayacağım düşüncesi ağır basıyor: zor olacak, yaşayamayacaksın, sen/siz yok yani olacak şey mi diyordum.Ama oldu. Muhammed’in Rabbi bana her defasında kendisini hatırlatacak bir şeyler yaşatıyordu. Teraziyi hep dengede tutacaktı, çok düşünmemem gerekiyordu. O, vardı; sorun yoktu. Aradan bir yıl geçti. Bir yıl insanı büyütür mü! Yemin ederim ben bir yılda çok büyüdüm, çok yoruldum, ağladım,kırıldım,kahroldum ama olsun, değdi diyorum. Derler ya “her zorluğun muhakkak güzellikleri de olur.” diye. Oldu da, Rabbimin şanının yüceliğine her defasında şahit olup hamdettim. Bazen koca- yobaz şehir üstüme üstüme geldi nefes alamadım. Bazen manen çok zorlandım, oturdum kaldırım taşlarına ağladım. Yeryüzü tüm genişliğine rağmen dar gelmişti. Nefes almam gerekiyordu balkona çıktım mermer taşına düşen ayva ağacının çiçeklerinin filizlenmesinde umudu buldum. O -azze ve celle- her defasında güzel tarafından bakmayı öğretti bana. Bundan olmaz dediğim erkek kardeşime imanı nasip etti, ondan da oluyormuş :d Arkasında namaz kıldırana hamdolsun. Biter mi onun güzellikleri, bitmiyor vallahi. Müslüman kardeşlerimin içindeyim, dedim ya bitmiyor O’nun güzellikleri ama bizler her defasında unutuyoruz. Velhasıl kelam; Nefes alıyorum. Yaşıyorum. Mutluyum. Koca-yobaz şehri sevmeye başlıyorum. En önemlisi O’na inanıyorum, O var sorun yok. Mus’ab olarak yola çıktım, Mus’ab’ın imanından istiyorum.
Reklam
Pazar günüydü, babam evdeydi. Sabah kahvaltıya patates kızartmış, balkondaki masayı açmıştı. Birlikte hazırladık masayı. Sonra bana patatesleri verdi. Balkona çıkartırken ayağım halıya takıldı ve patatesler yere döküldü. Yere eğilip toplamaya başladım, yağlı ellerimle hızlı hızlı suçumu topluyordum, ama panikledikçe suçum ellerimden kayıyordu. Annem delirmiş gibi bağırmaya başladı. Sinirden koltuğa tekme atıyordu. Babam anneme, annem babama bağırıyordu. Yerde yağlı patateslerin arasında eriyip gitmek istiyordum. Babam o güne kadar yaşanan bütün kavgaların en yüksek sesiyle bağırdı. “Bizim mutlu bir sabahımız olamayacak mı?” Bu sorunun cevabı geçip giden yıllar içerisinden birikip, kabararak, yankılanarak gelecekti. Hayır, olamayacaktı. O sabah patatesleri mutfağa bırakıp sokağa çıktım. Henüz sokaklar uyurken parka gelen çocukların ortak kaderi, kendi evlerine sığamamış ve baştan savılmış olmalarıydı. Gözünde çapakları duran birkaç çocuk, sadece Mevla’nın kayıracağı bir çayırda başıboş kuzular gibi dolaşıyorduk. Parktaki salıncağın üzerinde gidip gelirken yere kırgınlıklarımızı düşürüyor, tahterevallinin üzerinde geçirdiğimiz saatlerde, daha en baştan olmamış hayatlarımız için hayallerimiz ve asla sahip olamayacaklarımız arasında bir denge kurmaya çalışıyorduk.
Kuşlar Uçmayı Unutur Mu? Benim bir muhabbet kuşum vardı. Babam almıştı. Tahtadan bir de kafesi vardı. Anneannem hiç hoşlanmamıştı kuşun kafese hapsedilmesinden. Babama her gün söyleniyordu “Kuş kafese konmaz. Günah.” diye... Bazen de dönüp bana “Götür bu kuşu ormana bırak, uçsun.” diyordu... Babam kızar diye yapamadım hiç. Keşke yapsaydım. Eve
Ayakparmaklarım üzerinde yükseldim, boyum daha da uzadı. Kemerimi sıktım, belim daha da inceldi. Kendi etrafımda bir iki döndüm. Saçlarımı ve eteklerimi savur-dum. Radyoyu açtım. Balkona çıktım.
Mezarlıktan döner dönmez bir çay demledim kendime, aldım bardağımı çıktım balkona. Baktım baktım baktım hayatıma. Bir yudum aldım çayımdan. İçimden bir şarkı mırıldan... İçimdeki şarkıyı aradım. Taa küçükken söylediğim o şarkıyı. O şarkıyı aradım. İçimde. Tam vaktiydi işte. Bulamadım. Oysa bugün bu balkonda herkes gittikten sonra, bağıra bağıra söyleyecektim şarkımı. Şarkımsa yok olmuş. Aslında hiç şarkım olmamış. Söylenmemiş bir şarkı sessizlikte kaybolmuş. O an anladım. Şarkısı olmayan Ayşe hiç var olmamış.
Sayfa 93 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Kızıma dedim ki büyüdüğün artık eşşek kadar oldun, gardrobunu kendin düzenleyebilirsin. 😏Tabi bunu yapmaması saatler sürdü sonunda ikna olup başladı ve 'başardım' dedim. 😎Sonra mı? Kirli sepeti dolmuş kirli olduğunu düşündüğü kıyafetlerle ayrıca odasındaki balkona bir çıktım ki 2 büyük çöp torbası kıyafet seçilmiş artık bunları giymeyeceğim dio. Diğer birkaç kıyafeti de dolaba düzenlemiş sağolsun 😒
Balkona çıktım gerçekleşmeyen hayallerim aklıma geldi...🥲
Lambayı söndürmeden balkona çıktım. « ... gibi kar düşer düşer ağlar...» Oturdum balkonda iskemleye. Havada çıt yok. Karanlık bembeyaz. Uykudayım sanki. Sanki çok sevdiğim bir insan korkarak beni uyandırmaktan yumuşacık dolaşıyor etrafımda. Üşümüyordum. Kederim duruluyor berraklaşıyor. Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin. Ben rehavetli bir mahzunluk içinde acayip şeyler düşünüyordum : Feneryolu'ndaki çınar 150 yaşındaymış. Ömrü bir gün süren böcekler. Gün gelecek insanlar çok uzun çok bahtiyar yaşayacaklar. İnsanın yüreği ve kafası var... İnsanın elleri... İnsan? Ne zamanki, nerdeki, hangi sınıftan? Onların insanları, bizim insanlarımız. Ve her şeye rağmen yeni bir dünya için yapılan kavga.
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
380 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.