Hayatı her yönüyle sorgulayan orta yaşlı serbest mimar, hayattan pek beklentisi olmayan hatta ondan tasarruf etmeye çalışan biri, kendi hayatıyla ilgili kararları almaktan bile kaçınıyor, eski eşine ve annesine özlem duyuyor ama farkında değil, geleceğin belirsizliği ve yaşamın gereksizliğinde sıkışıp kalmış, bıkkın, kaygılı isimsiz anlatıcı arkadaşının ölümüyle kendini beklemediği ve istemediği bir dünyada buluyor. Geldiği noktada her şey ona hali hazırda verilmiş gibi. Birçok şeyin kendi tabiriyle “elden düşme” olduğunu düşünmeye başlar. Elden düşme ilişkiler, elden düşme işler, elden düşme bir hayat.
Diğer yandan burjuva yaşamı ve insanların tüketim alışkanlıklarını gözlemliyor. Benzer alışkanlıklarla aynılaşan insanı eleştiriyor, haliyle karakter dünyaya karşı yabancılaşıyor. Aslında hep bildiğimiz sorgulamalardan, gözlemleri hep günlük yaşamdan düz ve sıradan ama yazarın ilginç betimlemeleri ve gelgitli iç çatışmaları metni daha ilginç ve eğlenceli kılıyor. Yazarın kendine özgü tarzı yine hissediliyor. Beklenen bambaşka bir şey değilse keyif alarak okunan bir kitap olduğunu düşünüyorum.