Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Onur Akkuş

Onur Akkuş
@bathory2
null
Afyon kocatepe üniversitesi
İstanbul
10 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
152 syf.
·
Puan vermedi
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell
8.5/10 · 245,6bin okunma
Reklam
1945 Martı'nda Observer ve Manchester Evening News gazetelerinin savaş muhabiri olarak Paris'te bulunan Orwell, orada Josef Çapski adında bir Rus'la tanışır. Çapski Sovyetler Birliği'ndeki bir çalışma kampından ve Katin Kıyımı'ndan kurtulmuş, Paris'e gelmiştir. Orwell'in Arthur Koestler'e yazdığı bir
Sayfa 146Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Öteki hayvanlara gerekli açıklamaları yapmakla görevlendirilen Squealer, "Yoldaşlar!" diye haykırdı. "Umarım, biz domuzların bunu bencilliğimizden, ayrıcalık düşkünlüğümüzden yaptığını sanmıyorsunuzdur. Aslında çoğumuz süt ve elmadan hoşlanmayız. Ben de hoşlanmam. Bu elmalara el koymamızın tek bir amacı var, o da sağlığımızı korumak. Sütte ve elmada domuzların sağlığı açısından kesinlikle gerekli olan bazı maddeler var. Bilim bunu kanıtlamıştır, yoldaşlar. Biz domuzlar düşün emekçisiyiz. Bu çiftliğin tüm yönetim ve düzeninden biz sorumluyuz. Gecemizi gündüzümüze katarak, sizin sağlığınızı koruyoruz. Bu sütleri sizin uğrunuza içiyor, bu elmaları sizin uğrunuza yiyoruz. Biz domuzlar görevimizi gereğince yerine getiremezsek ne olur, biliyor musunuz? Jones geri gelir! Bundan en küçük bir kuşkunuz olmasın, yoldaşlar." Sonra da, oradan oraya sıçrayıp kuyruğunu oynatarak bağırdı: "Aranızda Jones'un geri gelmesini isteyen tek bir hayvan yoktur sanırım!" Hayvanların en küçük bir kuşku duymadıkları tek bir şey varsa, o da Jones'un geri dönmesini istemedikleriydi. Domuzları sağlıklı tutmanın önemi çok açıktı. Böylece, tartışma büyümeden, bütün sütün ve rüzgârla ağaçlardan dökülen elmaların (doğaldır ki, olgunlaştıkları zaman ağaçlardan toplanan elmaların da) hepsinin domuzlara ayrılması herkesçe kabul edildi.
"İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de, tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır. Bizse emeğimizle tarlayı sürer, gübremizle toprağı besleriz; oysa hiçbirimizin postundan başka bir şeyi yoktur. Siz, şu karşımda oturan inekler; bu yıl kaç bin litre süt verdiniz? Güçlü kuvvetli danalar yetiştirmek için gerekli olan sütleriniz nereye gitti? Her bir damlası düşmanlarımızın midesine indi. Siz, tavuklar; bu yıl kaç yumurta yumurtladınız, o yumurtaların kaçından civciv çıkarabildiniz? Tümüne yakını pazarda satıldı, Jones ve adamlarına para kazandırdı. Ve sen, Clover, doğurduğun o dört tay nerede; yaşlandığında sırtını dayayacağın, keyfini süreceğin o taylar nerede? Dördü de bir yaşına geldiklerinde satıldı; onları bir daha hiç göremeyeceksin. İnsanlara verdiğin o dört tay ve tarlalardaki emeğinin karşılığında bir avuç yem ve soğuk bir ahırdan başka ne gördün?"
Reklam
Elimizden ne geliyorsa onu yapabiliyoruz ve bununla yetinmek zorundayız... beğenmesek de alışmamız gerekiyor. Yitirilen hiçbir şey yoktur, Sarah. Bulunamayacak hiçbir şey.
Sayfa 379Kitabı okudu
Yaşlı adamın gözlerinde koyu renk gözlükler vardı. Önünde ki masada iki tane boş, bir tane yarı dolu bira şişesi duruyordu. Gözlerini kısıp Johnny'e baktı. "Herb'in oğlusun, değil mi?" "Evet efendim." Adam onu biraz daha süzdü. "Hiç iyi görünmüyorsun, evlat." "Birkaç gecedir geç
Sayfa 326Kitabı okudu
1965 yılında Prudential Şirketi onu Ridgeway'de bir göreve atadı. Greg bu kentte kendini göstermeye başladı. Ticaret odasına kaydolmuş, Rotary kulübe üye olmuştu. 1967 yılında kentin park metreleriyle ilgili bir önerisi ona büyük ün kazandırdı. Greg bütün metrelerin sökülüp yerine bağış kutularının konmasını önermişti. Herkes gönlünden kopanı versin diye. Önce herkes ona kaçık dedi. Göreceksiniz, demişti Greg. Geçici olarak bir uygulama yapıldı, çünkü Greg dışında herkes şaşırıp kaldı. Greg bu ilkeyi yıllar önce kavramıştı.
Sayfa 321Kitabı okudu
Johnny, "Geliyorum" dedi, ama o anda havuzun başında durup Chuck'ın güçlü kulaçlarla yüzerken başarısının tadını çıkardığını görmek ona büyük bir zevk vermişti. Eileen Magown'un mutfağında perdelerin alev aldığını bilmesi, Frand Dodd'un adını ortaya çıkarması hiç de böyle tatlı bir duygu vermemişti Johnny'e. Eğer gerçekten Tanrı ona bir yetenek vermişse, bu öğretme yeteneğiydi, üstüne düşmeyen şeyleri bilmek değil. Johnny işte böyle bir iş için yaratılmıştı ve 1970'te Cleaves' Mills'e öğretmenlik yaparken de bunun farkındaydı. Dahası, öğrenciler de bunu biliyorlardı ve karşılık veriyorlardı. Tıpkı şu anda Chuck, "Orada heykel gibi duracak mısın?" diye sordu. Johnny havuza atladı.
Sayfa 279Kitabı okudu
Sürücü, "Siz ne iş tutarsınız, sorabilir miyim?" dedi. "Cleaves'deki lisede öğretmenim." "Öyle mi? O halde ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Yahu bu çocukların nesi var kuzum?" Her şeyden önce, adına Vietnam dedikleri bozuk bir sosisli sandviç yemişler ve midelerini bozmuşlardı. Sandviçi satan da Lyndon Johnson adında biriydi. Onlar da gidip öbür adamı buldular ve, "Aman bayım, hastalandık, ölüyoruz," dediler. Adı Nixon olan öbür adam da, "Ben bunun ilacını biliyorum," dedi. "Birkaç sosisli sandviç daha yiyin." İşte Amerikan gençliğinin "nesi var" sorusuna yanıt. Johnny, "Bilmem," dedi. Sürücü, "Yaşamın boyunca planlar kurup, elinden geleni yapıyorsun," diyordu ve artık sesinde içten bir şaşkınlık vardı; ama bu şaşkınlık çok sürmeyecekti, çünkü sürücü son dakikasını yaşamaktaydı. Johnny de bunu bilmediği için adama acımaya başlamıştı, gerçekleri bir türlü anlayamıyor diye. "Sen onun için her şeyin en iyisi olsun istiyorsun ve bir de bakıyorsun, herif gelmiş, saçı kıçında, ABD Başkanı için 'domuzdur' diyor. Domuzmuş! Boka bak be! Bana kalsa..." "Dikkat!" diye haykırdı Johnny. Sürücü yüzünü Johnny'e dönmüştü o sırada. Yaklaşan farların ışığında parlayan yüzü öfkeli ve üzgündü. Hemen yola çevirdi bakışlarını ama geç kalmıştı. "Eyvaah..."
Reklam
Şu söyleyeceklerimi de yazabilirsiniz, isterseniz: Bu adamın bugüne dek görülmemiş bir yeteneğe sahip olduğunu söyleyebilirim ya da çok eskiden beri varolan bir güce. Neden mi? Eğer ben ve meslekdaşlarım daha bir karıncanın beynini bile anlayamıyorsak, bunun nedenini söyleyebilir miyim? Söyleyemem, tabii. Sizin için önemi var mı, bilmem ama Johnny'nin beyninde bir parça onarılamayacak denli zedelenmişti... çok küçük bir parça, ama beynin tüm parçaları önemli olabilir. Johnny buna 'ölü bölge' diyor ve anladığımız kadarıyla burası bellekle ilgili bir nokta. Burada saklanmış olan bazı bilgiler silinmiş durumda. Sanki bunu dengelemek için John Smith'in beyninde başka bir küçük parça uyanmış bulunuyor. Beyninin yan çıkıntılarından birinde. Bu kesim, beynin düşünmeyle ilgili alanlarından biri oluyor. İşte John Smith'in beyninin burasındaki elektrik tepkiler herkeste olduğu gibi olmuyor. Bu noktada bir şey daha çıkıyor karşımıza: Beynin yan çıkıntısı dokunma duyusuyla ilgilidir -ne denli ilgilidir bilemiyoruz- ve çeşitli biçimlerle dokuları tanıtlayan beyin bölümüne çok yakındır. Kişisel gözlemime göre, Johnny'e flaşlar halinde gelen bu sezgiler hep bir dokunma sonucu olmuştur.
Sayfa 161Kitabı okudu
Zagloba'nın atı birden yere yıkıldı, başına bir şeyler sarıldı ve her yan karardı. "İmdat!" diye inledi. "Ölüyorum..." Ama kimse duymadı sesini o kargaşalıkta. Çevresindeki gürültü de azalıyordu gitgide. Soğuk terler akmaya başladı ihtiyarın alnından. "Tutsak ettiler beni" diye düşündü. "Rozloghi'de benim Bohun'a yaptığım gibi, kafama bir şey geçirdiler. Arkamda hissettiğim de bir Kazak'ın kolu!" "Bırak beni, serseri!" diye bağırdı. Sessizlik. "Eğer bırakırsan bağışlarım!" Yine sessizlik. Bu yeni korkuyla çıldırır gibi olan ihtiyar atını mahmuzladı ve hançeri salladı arkasına doğru. At kımıldamadı, hançer de boşlukta kaldı. O zaman Zagloba ihtiyatlı olma pahasına çok geciktirdiği hareketi yaptı: başına sarılmış kalın örtüyü kaldırdı ve anladı. Kaçmakta olan bir Kazak bayrağını atmıştı; gelip kafasına sarılmış olan buydu işte. Kalktı, gülümsedi. Sonuç olarak korkunç bir mücadele sonucu ele geçirmişti bu bayrağı! Kahramanca dövüşmüştü. Bu kahramanlık da çok kâr getirecekti kendisine.
Sayfa 195Kitabı okudu
143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.