Sultan Hamid, kızıl değil "Gök Sultan" dır. Herkeste bulunması mümkün ufak tefek kusurlarını şişirip erdemlerini inkar etmekle ne Türk tarihi, ne de Türk milleti bir şey kazanır. İsmail Safa, İngiliz-Boer savaşında, İngilizlerin bir başarısını, onların elçiliklerine giderek tebrik ettiği için, Sultan Hamid tarafından, haklı olarak, sürgün edilmiştir. Belki İsmail Safa, o zaman, İngilizlerin nasıl bir Türk ve Müslüman düşmanı olduğunu bilmiyordu. Fakat geniş haber alma imkanları ile her şeyi bilen Sultan Hamid, memleket aydınların düşman elçilikleriyle temasına müsaade edemezdi.
‘’ Türkçülüğün ikinci unsuru olan Turancılık, bütün Türklerin birleşmesi düşüncesidir. Bugün dünyada belki 60, belki 65, belki de 70 milyon Türk var. Genis bir vatana yayılmış olan bu Türkler, geçmişte muhteşem rol oynamış, hareketli, kabiliyetli bir millettir. Sebebi her ne olursa olsun, başka milletlerin hakimiyeti altına düşmüş olan ve Türkleri bir tek devlet halinde toparlamak düşüncesi kadar haklı ve akla uygun ne olabilirdi? Dünyadaki bütün milletler, yabancı hakimiyeti altında kalmış olan milletdaşlarını kurtarma gayesini güderken, Türkler neden aynı dileğin ardından koşmasın? Yaratılıştan devlet kurucu olan Türkler için bu kadar büyük bir devleti kurup yaşatmak, hayal değildir. Tren, otomobil, uçak, telgraf, telefon ve radyo olmadığı çağlarda bile, Türkler, büyük devletler kurup onları yüzyıllarca yaşatmışlardır.’’
Reklam
Seni kendime karşı biraz daha alakalı görmek herhalde hoşuma gidecekti. Ama ne yapalım, hisler zorlanmaya gelmez. Karşılıklı duygularımızın samimi olması daha iyi.Son mektuplarımı soğuk bulduğunu söylüyorsun. Soğuk buluşun belki de öyle bulmak istediğin içindir. Biraz da kendini dinle. Ama her şeye rağmen biraz da haklı olabileceğini düşünüyorum.
‘’Çocuk yaşlarımdan hayatımı çekip çeviren bu yüklerin zeka, bilgi ve ahlak bakımından kendilerine kayıtsız şartsız teslim olunabilecek yeterliği gösteremediklerini kavramıştım. Belki bütün çocuklar kavramıştır bunu. Büyükler mükemmel olmadıkları halde sözlerini geçirebiliyorlar. Bunu, ellerinde tuttukları büyük olma imtiyazını çocuklara karşı kullanarak yapabiliyorlar. Fakat çocukluğumuzda büyüklerle ilişkimiz bu kadarla kalmıyor, onlar aynı zamanda çocuklar için bir şeyler yapıyorlar. İşin garibi, bizim için yaptıkları şeyleri de büyük olma imtiyazını kullanarak yapabiliyorlar. Büyüklere itaatin haklı bir sebebi olamazdı, çünkü birçok şeyi anlayamıyorlar, birçok şeyi bilmiyorlar ve birçok şeyi doğru yapmıyorlardı. Büyüklere düşmanca davranmanın da haklı bir sebebi yoktu, çünkü çocuklara karşı yardımsever dostluk gösteren onlardı. Böyle bir bakış acısı ile çocukluğum boyunca ebeveynimi, öğretmenlerimi, diğer büyükleri kendilerine zararımın dokunmamasına özen gösterdiğim, ama benim hakkımda karar vermeye ehil olmayan varlıklar diye kabul ettim.Verilen desteğe karşılık severek hizmet, fakat asla itaat etmemek. Sonu itaate varacaksa sunulan yardımı reddetmek ve insanların sahip oldukları yerlerin değerini bilmek. Böylesi duyguların çocuk yaşta benliğimde nasıl kök saldığını bilmiyorum. Gerçi böyle olmasını açıklayacak yüzlerce olay var kafamda, ama onları hatırlayan benim ve benzeri olaylardan etkilenen bunca insan benimkine benzer sonuçlara varmamış olabilir. Neden böyledir, bilmiyorum. ‘’
“Satranç oynayanları görüyor musun? Hep bir sonraki hamleyi yapmak zorundalar. Duramazlar; çünkü durmak yenilgiyi kabullenmek demektir. Yenilgi eninde sonunda kaçınılmazdır ama en azından sonuna dek mücadele etmiş olurlar. Biz istediğimiz her şeye sahibiz. Bundan iyisi mümkün değil. Kendimizi iyi veya kötü, haklı veya haksız görmek saçmalıktan ibarettir. Bugün Cenevre’nin tepesinde bir bulutun asılı olduğunu ve belki de aylar boyunca orada kalacağım biliyoruz; ama eninde sonunda gidecek. İşte bu yüzden, yoluna devam et ve kendini hayatın akışına bırak.” Yapmamam gereken şeyleri yapmamı engellemek için hiçbir şey söylemeyecek mi?
Sayfa 160Kitabı okudu
Sanatçı
Eğer, bugün ben, bu bana yapılanlara gülüyorsam, inan ki haklı olduğuma inandığımdandır. Yoksa belki de son yılların en büyük trajedisini yaratır, bu magazin magandalarını toplumun vicdanına hapis ederdim! " Nasıl mı?" Mesela intihar etsem, ya da birini vursam! Manşetler. " Vay, vay, vaaay olaya bak! Sanatçı, hakkında çıkan haberlere dayanamayıp ölümü seçti" Ya da; " Arkadaşımızı vurdu." Sabah programlarında: " Olay, olay, olay! Biz demiştik; işte bakın nasıl da dayanamayıp kaçtı. Bunda asla bizim suçumuz yok. Saygısından gene de arkasından konuşmayalım. sıradaki haberimiz gelsin." Ve yine öfke, yine isyan, yine kovalamaca, yumruklar, bağrışmalar, mağdur gibi gösterilen tutma zavallılar. Hiç mikrofon uzatıp soru soran magazinci gencin ne durumda olduğuna dikkat ettin mi? Çocuk her an tekme yumruk yiyecekmiş gibi korku içinde. Onu kınamıyor, ona, o gence hep acıyorum; çünkü o evine ekmek götürmeye çalışan biri. Ya onun arkasındakiler. Yani esas yapımcılar. Onları mutlu etmek mecburiyeti vardır. Yoksa işi alınır elinden. Sence böyle gelmiş böyle mi gidecek? Evet maalesef bu böyle. Tıpkı yetmişli yıllarda olduğu gibi...
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.