“Ben, bir başkasıdır" diyen Rimbaud'yu bilmiyordum henüz. İnsanın ben'inin, dünyanın bütün insanlarından, doğanın bütün varlıklarından oluşan bir mucize olduğu, o günlerden kalma bir gizli bilgi olmalı.
“Aldığın yara ışığın sana akacağı yerdir.” der Mevlana. Başarının kaynağı derin bir ıstırap olabilir. Belki Jung’un insan ruhunu anlayabilme becerisinin kaynağı da budur. Hayatta hepimiz kırılma noktaları yaşarız. Saniyelik bir düşünce, şüphe, duygu bize bir kıymık gibi batar. O saniyeden sonra hayatımız asla eskisi gibi olmaz. Bu kırılma noktaları bizi derin acılara sürükleyebilir. Deniz köpürür. Yolculuk başlar. Yolun sonunda ise başkalaşırız. “Ben bir başkasıdır” der Rimbaud. Bazen kendi egomuzun dışına taşarız. Bir başkasına yönelerek “başka” olabiliriz. Ortak ıstıraplar ve mutluluklar ego sınırlarını silikleştirir. Chiron da bedeninin, ego sınırlarının dışına çıkmıştır. Yaralı tüm analistlerin bedenlerinde yaşamaktadır. Ölümsüzlüğünden vazgeçmek bile onu ölümsüzlük lanetinden azat edememiştir.
Asya Naz Dinler
Yara olmaysadı Sezen Aksu şarkıları olmazdı. Yara olmasa Rimbaud "ben bir başkasıdır" cümlesini hiç kuramazdı. Yara olmasa Van Gogh'un kesilen kulağından yalnızca kan damlardı.
"Herkes ölür" sözü Heidegger için, ölümü geçiştirmenin bir biçimidir. Onlar herkes ölür derken, akıllarında tam olarak kim vardır? Ben değilim; sen değilsin. Onlar da değil. Görünen o ki aslına bakılırsa ölen hep bir başkasıdır.