Ya siz nasılsınız?" diye sordu anne gücenerek. "Ne demekmiş
- hepiniz böylesiniz? Ben böyle değilim ... Gece gündüz demeden
çalıştım ben, lokomotif ocaklarına konulması için ateşe dayanıklı
tuğla yaptık. Yüzüm zayıfladı, çirkinleştim, herkese yabancıyım,
dilenci gelip sadaka istemez benden. Ben de zorlandım,
çocuklar evde yalnızdı. Bazen eve bir gelirdim ocak yanmıyor, yiyecek
bir şey yok, içerisi karanlık, çocuklar mutsuz, ev işlerini öyle
hemencecik öğrenmediler, Petruşka da küçüktü ... O zamanlar
Semyon Yevseyeviç gelip gitmeye başladı evimize. Gelip çocuklarla
otururdu. Yapayalnız yaşıyor. 'Size misafirliğe gelebilir miyim,
evinizde ısınırım biraz?' diye sordu bana. Bizim ev de soğuk,
odunlarımız nemli, dedim ona, bana dedi ki: 'Önemli değil, benim
bütün ruhum donmuş, hiç değilse sizin çocuklarınızın yanında
oturuveririm, benim için ocağı yakmanıza da gerek yok.' Tamam,
dedim, gelin gidin şimdilik: Siz varken çocuklar da o kadar korkmazlar.
Sonraları ben de alıştım ona, o geldiğinde hepimiz daha
iyi oluyorduk. Ona bakıp seni anımsıyordum, sana sahip olduğumuzu
... Sensizlik o kadar üzücü, o kadar kötüydü ki; bir kişi bari
gelsin diyordum, o zaman o kadar da sıkılmayız, vakit de daha
hızlı geçer. Sen yokken zamanı ne yapacaktık ki ! "