“Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olcak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanılmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?”
“Defalarca seher vakitlerinde uyanıp usul usul kıpırdayan perdenin aralığından pencereye bakıp gecenin yavaş yavaş ağardığına şahit olurken söyle bakalım kim vardı aklında?”
“Belki bir mucize olur, sen de beni seversin diye bekledim. Çünkü senin beni sevmeni beklemekten başka elimden gelen bir şey yoktu. Sanki sen beni sevsen ben bu yeryüzünün kralı olacaktım. Sen eğer beni seversen hemen uzayıp boyumun beş metre falan olacağını sanıyordum. Bir gün bu şehrin bir caddesinin üzerinde, saçımıza başımıza kar taneleri savrulup dururken sen de beni sevdiğini söyledin, fakat benim boyum daha bir milim uzamadan, benim için yapılan taç ustaların elinde şekillenmeden sen bu söylediklerinin hepsini unutuverdin. Benim için yapılan taç o andan itibaren birden bire tenekeye dönüşüverdiğini ben gözlerimle gördüm Heval biliyor musun?”
Kimseyi kırmadan, incitmeden; “Beni kuytu bir köşede unutun ne olur, yürüdüğüm yolun izlerine yük oluyorum” diyememenin ağrısı zarafette hangi kelimeye tekabül eder?