Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil…
Yanlış aşkta doğru aranmaz. Ama yine de oku istiyorum. Cümlelerimde gizlenmiş duygudan ne anladığını benim nasıl yazdığım değil, senin nasıl okuduğun belirler.
*Kör müydü gözlerin, nasıl göremedin* diye sordular senden sonra. Kör değildim. Ve hayatımda en çok iki kere parlamıştı gözlerim. Birincisi seni ilk gördüğüm, ikincisi giderken ardından baktığım gün. İlkinde aşkın ışığından, ikincisinde gözyaşlarımdan… O iki anın arasındaysa hep kapalıydı gözlerim. Aşkına inandığımdan.
Kör değildim, sadece güvenmiştim!
Not: Bugün seni düşünmeden yaşayabilmeyi başardığım ilk gün. Hadi topla seni benden. Kalbim seni uğurluyor. Al bu yara sende kalsın. Artık beni acıtmıyor.
“Kıyamet günü Kur’an gelir, ‘Ey Rabbim beni okuyanı süsle’der. Allahu Teâlâ ona keramet tacını giydirir. Kur’an; ’Ey Rabbim onu arttır’der. Ona keramet elbisesi giydirilir. Sonra ‘Ey Rabbim ondan razı ol’der. Allah ondan razı olur. Sonra ona denir: ‘Oku ve yüksel’ her ayete karşılık elli derece yükseltilir.” |Tirmizi, Darimi
"Sen susalı üç hafta oldu ve bazen karıştırıyorum hangimizin öldüğünü önce senin öldüğünü sandım. Çok üzüldüm biraz zaman geçince fark ettim ki ölen benmişim ama farkında değilmişim seni arayınca anladım gerçeği çünkü ben her daim bir yaranın sızısıyla sana koşuyorum. Kanar kanamaz elimle bastırıp sana koşuyorum. Yaramı sar beni öp mırıltıyla dua oku diye sana koşuyorum. Üç haftadır sana yetişmeye çalışırken kaç kere öldüğümü sayamadım."
Bütün devrelerin birbirine girdiği bir dünya zamanıydı, viraneydi zahir. Bizi ilmek ilmek sökmüşlerdi, hiçbir şey söktükleri yerde değildi.
Burası yeni bir yer.. her şey dingin ve her şey huzurlu olacak burada, dediydin. Öyle oldu. Bugün, çünkü, sebzeli makarna yaptım. Her şey dingindi. Bugün o sebzeli makarnayı yedim. Her şey sessizdi.