LOJMAN
Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
“Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa:
‘Dünyada neler gördünüz?’ dese herhalde verecek cevap bulamayız.
Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…”
Dişi, gözlerinin içi buğulanarak:
“Ah,” dedi, “tıpkı benim gibi düşünüyorsun.”
Erkek cevap verdi:
“Zaten seni burada tek başına görünce benim gibi düşündüğünü anlamıştım.
Doğru değil
2010 yılında, Tayyip Erdoğan'ın akrabası Eyüp Milli Eğitim Müdür Vekili Güsamettin Erdoğan'ın 4 yılda 160 ülke gezmesi, "bu müdürün masrafları kim karşılıyor?" sorusuyla Meclis gündemine taşındı. Güsamettin, kendisine ulaşan gazetecilere, amacının dünya barışına katkı sağlamak olduğunu belirttikten sonra misyonu masalsı bir benzetmeyle açıkladı. "Bir hikaye var ya orman yanıyormuş da, serçe gagasıyla yangına su getirmiş. Yangını söndürecek ben değilim. Ben oralara gagamla su taşıyorum." Bahsi geçen gezilerinden birinde çekilen bu fotoğrafta, serçe misyonundaki Güsamettin Abiyi gagasıyla taşıyacağı suyu aslanın ağzından temin ederken görüyoruz. Bu su bizim için, cayır cayır yanan memleketimiz için, Güsamettin Abi gibi doğru perspektifle bakmayı bilirsek dünya barışı için. Başka fotoğrafları Güsamettin Abinin; kendisini Singapur'da leopar okşayarak, Tayland'da maymun besleyerek, Endonezya'da suaygırlarını irdeleyerek dünya barışı için çeşitli temaslarda bulunurken görmek mümkün. Hayvanları çok seviyor Güsamettin Abi, fotoğrafları da benzetmeler de hep hayvanlı; onlardan su temin ediyor, besliyor, okşuyor. Zaten kendisi devletin parasıyla dünyayı gezen bir bürokrat değil, mütevazı bir serçe olarak görmemizi istiyor. "Parayı nerden buldun" diye sorulduğunda yüreği pır pır ediyor.
Neler Neler
Fırat Budacı
Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı.
Derviş’in Kavalı tınısıyla sizi kitabın ilk sayfasından alıp bir yolculuğa çıkartıyor. Yolda kısa kısa öyküler eşlik ediyor size. Kimlerin öyküleri yok ki: fahişeler, sokak çocukları, travestiler, mevsimlik işçiler, kadınlar, çocuklar, ruhları incinmiş ve tecavüze uğramış bedenler…karşılıyor sizi. Bir nevi ötekilerin öyküleri bunlar, biliyorsunuz