Tarikteki refik: Kitaplar
Bu mecrada, biz okurlar, birçok kitap okuyup içerisinden alıntılar paylaşıyoruz ve incelemeler yazıyoruz. Ne var ki, kimi kitapların okurlar için yeri apayrıdır. Hayat yolculuğunda bize ailemiz ve dostlarımız dışında, (burada kullandığım 'biz' zamiri, okurları kasteder.) kitaplarımız da eşlik eder. Kimi zaman çıktığımız
Türk Edebiyatının En İyi 100 Romanı
Dün akşam Nahid Sırrı Örik'in Sultan Hamid Düşerken isimli kitabını okumaya başladım. Bu vesileyle size bir listeden bahsetmek istiyorum. Mutlaka bilenler vardır fakat bilmeyenler için de faydalı olabilir. 2017 yılında akademisyenler, yazarlar ve edebiyatçılardan oluşan bir ekiple Türk edebiyatının en iyi 100 romanı belirlenmiş. Biliyorum bu
Reklam
Önsöz ve Teşekkür
Postmodern
Postmodern
önsöz ve teşekkür ..... Daha önce muhtelif yerlerde okuyucu ya da dinleyiciyle karşılaşan yazıların tamamı gözden geçirildi, belirli yerler yeniden kaleme alındı, bazı eklemeler ve çıkarmalar yapıldı. Giriş bölümü ise neredeyse bütünüyle bu kitap için yazıldı; burada sadece bölümün son paragrafı olan
Vega – Alışamadım Yokluğuna Geceler ağır ağır gelir/ Gelir başucumda bekler Vega’ya 2000’li yılların ortalarında tutkulu şekilde hayrandım. Sürekli Vega dinlerdim. Bağımlılık yapmıştı. Tuhaftır beni en çok geçmişe Vega şarkıları götürüyor. Bunu da biraz önce fark ettim. Uzun yıllar albüm yapmadılar. 2017 yılında çıkardıkları albümse biraz zorlama oldu. Vega benim için ne anlam taşıyor derseniz: İçtenlik ve samimiyet. Deniz Özbey’in çocuksu sesiyle (Tamam Sustum hariç) duyguların hiç teklifsiz ifadesi. Çoktan gitmiş bir adamın duvarların ardından sesini duymaya çalışmak gibi mantık hatası içerse de en çok bu şarkıyı dinliyorum. Yine öznel bir durumla karşı karşıyayız sanırım. ‘Bir gün gelir bir gün geçer bazı şeyler hiç ama hiç değişmez.’ Evet yıllardır değişmeyen sık sık şarkılarına dönüş yaptığım bir grup daha var ama onu kendime saklayayım istiyorum. Başucumda kalsın. youtube.com/watch?v=oTSpYAP...
KORE’Yİ İSLAMİYETLE TANIŞTIRAN İMAM
1950’li yıllar… Giresunlu bir delikanlı elinde tahta bavulu ile İstanbul’a gelir. Amacı ilim tahsil etmektir. Mahir İz, Celalettin Ökten, Ali Rıza Sağman gibi hocalarla yolu kesişir. Din eğitimi almaya başlar. O dönem hem askere moral vermek, hem de dini vecibeleri yerine getirmek hususunda yardım etmek üzere tugay imamları görev yapmaktadır ve
AGORA MEYHANESİNİN HİKAYESİ
1890’da bir Rum olan kaptan Asteri , Balat çarşısında bir Meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır. Aradan zamanlar geçer... Tarih 1959’dur. Onur
Reklam
201 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.