Koştum, Sakarya Caddesi boyunca... Karı, soğuğu, Ankara ayazını, dolmuşa binmeyi hissettim. Kitap işte böyle. Olayları ilk elden tecrübe ediyormuşsunuz hissi ile sizi kendine çekiyor. Sonra herkesle tanışık oluyorsunuz kitaptaki. Doktoru şimdi gitsem diyorum elimle koymuş gibi bulurum. Ankara derseniz Ankara, gerçekler derseniz gerçekler var. Baba ile kayboldum ve telaşa kapıldım, oğlu ile babayı aradım ve koştum, nefes nefese kaldım.
Yapabileceğim tek olumsuz eleştiri kahramanın babası karakterinin biraz abartıldığıdır. Belki de kitaptan puan kıracağım tek yer burasıdır. Amma güzeldi. İçindeydim kitabın. Sessiz bir günde, yağmurlu bir havada okunası kitaplardandı.
"Çünkü sanat, yeryüzünde ve insanların içinde olup bitenleri, çöplükle sarayı aynı hakikatten uzak ve güzelleştirici örtüye bürüyen ay ışığı gibi, tatlı bir yalan bulutunun arkasından göstermeye mecburdu."
Berceste kelime anlamı itibariyle seçilmiş anlamındadır. Okuduğunuz veya okuyacağınız bu kitap, Divan Şiirinden seçilmiş akla ve kalbe durgunluk veren beyitlerden mürekkeptir. Her beyit, önce Osmanlı Türkçesi sonra da günümüz Türkçesi ile yazılmış ve şerh edilmiştir. Sade olduğu kadar barındırdığı beyitin temaşasıyla görkemli de olan sayfalar gözde hoş bir intiba bırakmaktadır. Hâl böyleyken şiirim ihtişamı ve dizginin akıcılığı okuru sürükleyip hadi bir beyit daha okuyup mest olalım anlayışına gark etmektedir. Dikkat ediniz, bu kitaptaki bazı beyitler yüreğinizde ince bir kesik yahut gözünüzde bir damla yaşa bile dönüşebilir. Sıradan bir şiir kitabı olmadığını unutmayınız. Her beyit mana itibariyle 40 kapıdır. Hülasa yolu şaşırmak işten değildir.
M. Hayati Özkaya'nın uzun araştırmalar sonucu kaleme aldığı bu kitap Ömer Seyfettin'e merhum yazar üzerine yazılmış tüm kitapların dışında ve sıradışı bir kurgu çerçevesinde ışık tutmaktadır. Roman günümüzden geçmişe uzanmaktadır. Bir gencin Seyfettin ile bugün-dün denkleminde ettiği sohbet okurun dimağında bambaşka bir lezzet bırakmaktadır.
Bir toplumda âhlak varsa insanlar birbirine güvenecektir. Çünkü âhlak, bütün medeniyetlerde ve bütün kültürlerde insanların birbirine, yekdiğerine nasıl muamele edeceğinin kurallarıdır.
"20 yılını dolduran bağımsızlık süreci sonrasında İslam coğrafyasının mazlum ülkeleri olan Türk Cumhuriyetleri'ndeki gelişmelere bakarak baht utansın demekten kendimi alamıyorum."
Stefan Zweig, küçük bir gökyüzünde belki milyonlarca yıldızın kandil gibi asılı durmasına benzer kitapların yazarı... Sanki simsiyah uzanan ve belli belirsiz noktaların serpiştirildiği gökyüzünü katlayıp cebinize koyarsınız. İşte öyle bir kitap. Başta anlamsız gelebilecek cümlelerin aslında bir karadelik olduğunu anlar ve yazarın muhtemelen okuduğunuz ilk veya Satranç'tan sonraki ikinci olan bu kitabının içinde kaybolur gidersiniz. İşte öyle bir şey.
Saf Türkçe ve salt iyilikle yazılmış bir kitap. Buram buram Anadolu... Köy yerinde yokluk çekmek İstanbul gurbetine düşmekten evladır diyen, kırılmaz sanılan kayayı kırıp çorak toprağı yeşerten bir adamın hikayesi. Haşlanmış yumurtaya yeşillik doğrayıp soğanla dürdünüz mü hiç? Bu kitap işte öyle kokuyor. Öyle temiz, öyle garib ama öyle güzel.