Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Tutulduk çiçek yağmuruna: kırmızı, beyaz, mavi, sarı, gülleri, karanfilleri, kınaları hepsinin de en tazesi, en dostu, en güzeli. Ve sesler: güneşli bir kumsalda sevinçle yuvarlanan dalgaların uğultusu: gençlik barış hürriyet hayat
Sayfa 1496 - Pdf / KindleKitabı okuyor
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul’u dinliyorum.
Reklam
Trikova, Rusya’ya âşık olmakla beraber, kötü hareketlerinden çok şikâyet ederdi. Fakat biz pek siyasetten konuşmamıştık. Anlaşılan, La Jeune Turquie adlı kitabında bana da epeyce yer vermişti. Fakat, daha sonraları, Beyaz Ruslar arasında İstanbul’a gelip gelmediğini öğrenemedim.
hiçbir zaman beyaz atlı prens olduğumu iddia etmedim ve aşkım da peri masalı tarzında bir aşk değil. sana ay ışığının altında şiirler yazıp serenat yapamam. ama sen gözlerimin gördüğü tek kadınsın. düşmanların benim de düşmanımdır, dostların benim de dostumdur ve eğer istersen senin için dünyayı yakıp kül ederim.
1030//epubKitabı okudu
Sovyet sisteminin de, eski zamanda, din mutaasıplarının herhangi vasıtasıyla insanların kanına girmek, onlara eza etmek kabiliyetini taşıdığına emindim. Bu aralık, Verloff, beni kendi fikirlerine çeviremeyeceğini görmekle beraber, sayısız Sovyet propaganda broşürü getirdi, bilhassa Üçüncü Enternasyonal’den sonraya ait. Şuna inanmak gerek ki, komünizm bile insanlar arasında ayrılık yaratan, din, ırk bakımlarından olmasa da, başka bakımlardan, insanlara zulmeden bir sistemdir. Verloff’un mevkii resmî değildi. İlk resmî mümessil Upmal yoldaştı. İlk gelen komünistler gibi, o da sade ve temiz bir adamdı. Fakat aptaldı. Bunların hepsi bana tercümanlarıyla gelirdi. Çünkü, hiçbiri adamakıllı bir başka dil bilmezdi. Bunlardan biri, beni Madam Trikova’nın eserlerinden tanıdığını söylemişti. Bu kadın, 1910’da İstanbul’a gelmiş Rus muhacirlerinden biriydi. Madam Trikova, Rusya’ya âşık olmakla beraber, kötü hareketlerinden çok şikâyet ederdi. Fakat biz pek siyasetten konuşmamıştık. Anlaşılan, La Jeune Turquie adlı kitabında bana da epeyce yer vermişti. Fakat, daha sonraları, Beyaz Ruslar arasında İstanbul’a gelip gelmediğini öğrenemedim.
Ormandaki ağaçlar nasıl bahçedeki gibi canlı bir ağaçsa, halkın her ferdi de yüksek tabakaya mensup insanlar gibi bir insandır. Onlar da yaratılırken akıllı ve eşit yaratılmışlardır. En yüksek ruhsal gelişime sahiptirler. Yalnız bunlara özen göstermek, milyonlarca halk yığınlarından herbirine tam anlamıyla adam olması için imkân sunmak gerekmektedir.
Reklam
Sonra da kendisine dayatılan bu mecburiyete tahammül ettiğinden dolayı halka kızıyordu. Halkın düşünce uyuşukluğuna, maddî ve manevî sefalete, hukuksuzlara ve safehate alışmış olmasına kızıyordu.
Öncelikle, bütün özgürlükleri, mutlulukları ve zenginlikleri kendisi için isteyen ama halka ise en büyük sefalet ve mahrumiyetlere karşı tahammül etmeyi tavsiye eden burjuvalara ve seçkinci devlete kızıyordu.
Uyarılmasının kokusunu, kadınlığının o nefis kokusu- nu bu yakınlıktan alabiliyordu. Kendisini daha fazla kontrol edemeyen Clay, elini kaldırdı, parmağını külo- tun beline koydu ve pamuklu kumaşı kendisine doğru çekti. "Ah," dedi Julia şakacı bir tavırla, eline bakarak. "Yolunun ortasında seni engelleyen bir şeyler mi
Sayfa 177
Reklam
Julia'yı almaya, dokunmaya, içinde olmaya can atıyordu. Yüksek gerilimli elektrik hattı gibiydi; gerilmiş. Ama elleri kalçasında sabırla bekledi, topuk- larının sert ahşap zeminde çıkardığı seslerle ona doğru geri dönen Julia'nın rolünü oynamasına izin verdi. Ona ulaştığı zaman, Julia ellerini onun bacaklarına koydu ve dansederken
Sayfa 175
"İnsan-hayvanların gelip gitmelerini, kampta dolaşmalarını izliyordu. İnsanoğlunun kendi yarattığı tanrıları izlemesine biraz benzer bir şekilde bakıyordu onlara. Hakikaten üstün yaratıklardı onlar, tanrıydılar. İnsanlara göre tanrılar nasıl mucizeler yaratırsa, insanlar da Beyaz Diş'in bulanık anlayışına göre öyleydi. Onlar efendiydi; bilinmeyenin her türlüsünün ve imkânsız güçlerin sahibi, canlı olan ve olmayan her şeyin hâkimiydiler. Hareket eden şeylere boyun eğdiriyor, duran şeyleri hareket ettiriyor, kuru odunlarla ölü yosunlara can vererek onlardan güneş renkli, yakıcı ve ısırıcı canlıyı üretiyorlardı. Ateş yakanlardı onlar! Tanrıydılar!"
Sayfa 100 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
"Bildiği tek hayat olan huzurlu yalnızlık yoktu artık."
Sayfa 100 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Body shaming içerir
hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!
"Geri dönüp uzaklaştı. Ateşin yakıcılığından değil, kahkahaların daha da derine işleyen, ruhuna batan acısından kaçıyordu."
Sayfa 99 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.