Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Anıl Haznedar

Anıl Haznedar
@bidolukitappp
İnstagram @haznedaranil
İzmir
24 Haziran
159 okur puanı
Nisan 2017 tarihinde katıldı
Le Bon; Grupta her duygu ve eylem bulaşıcıdır, üstelik de bireyin kendi kişisel çıkarını ortak çıkar için seve seve feda ettiği bir noktaya kadar bulaşıcıdır. Bu, onun doğasına çok ters düşen ve grubun bir parçasını oluşturmadığı sürece pek beceremediği bir yetenektir.
Reklam
Le Bon; Bir grup dürtüsel, değişken ve tahrike açıktır. Neredeyse sadece bilinçdışıyla yönlendirilir. Grubun boyun eğdiği dürtüler duruma göre iyiliksever veya acımasızca, kahramanca veya korkakça olabilir, ama bunlar her zaman için öylesine otoritedir ki, hiçbir kişisel çıkar, hatta öz koruma bile kendini hissettiremez. Planlı, önceden düşünülen bir şey yoktur. Tutkuyla istese de bu uzun sürmez, çünkü sebat yeteneğinden yoksundur. Gruptaki birey için imkansızlık düşüncesi ortadan kalkar.
Kuşkusuz, nüfusun savaşa katılmayan kesimlerine -savaş işinde yer almayan kadınlara ve yetiştikleri zaman birbirleriyle dost olacak olan çocuklara- tam bir saygı gösterilecekti. Yine barış döneminin ortak uygarlığını kapsayan bütün uluslararası girişimler ve kurumlar da korunacaktı. Derken inanmak istemediğimiz savaş patlak verdi ve hayal kırıklığı yarattı. Sanki bitikten sonra hiçbir gelecek ve barış olmayacakmış gibi önüne çıkan her şeyi kör bir öfkeyle yok etmektedir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eski geleneksel farkların bu tür bir toplumun üyeleri arasında bile savaşı kaçınılmaz kıldığını söyleyen uyarı mesajları bu ortak uygarlıktan alınan zevki zaman zaman rahatsız etmiştir. Buna inanmayı reddediyorduk; peki ama kaçınılmaz olması halinde bu savaşı nasıl açıklayacaktık?
Uygar halklar arasındaki bu birliğe güvenen sayısız erkek ve kadın, kendi yuvalarını terk ederek yabancı bir ülkeye yönelmiş ve varoluşlarını, dost uluslar arasındaki ilişkilere bağlamışlardı.
Reklam
Bilim de tutkusuz tarafsızlığını kaybetti; bilimin, derin düşmanlık duygularıyla dolu hizmetçileri, düşmanla savaşta kullanılacak yeni silahlar peşinde.
İNCELEMEEEEE TARİH VE DİL TEZLERİ PROJESİ Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir. Gerçekten de öyle değil mi? Hele ki son zamanlarda her isteyenin kendine göre bir tarih uydurabildiği zamanımızda. Sosyal meydanın bu kadar etkin kullanılmasının en etkileyici yanlarından birisi de bu bence. Çok kısa bir sürede insanları sokağa dökebiliyor,
İNCELEMEEEEEE! “Alimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır.” “Bilginler peygamberin mirasçılarıdırlar.” “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” Atatürk’ümüzün unutturulmuş projelerinden birisidir “Dinde öze dönüş” projesi. İşgal edilmiş, yıkılmak üzere, kula kulluk eden bir ümmet imparatorluğundan tam bağımsız, çağdaş bir ulusal devlete giden
Okyanusya'daki egemen felsefenin adı İngsos'tur; Avrasya'da buna Neo-Bolşevizm denir; Doğusya'da ise bunun Ölüme Tapınma diye çevirebileceğimiz, ama belki Özünden Geçmek de diyebileceğimiz Çince bir adı vardır.
Sıradan bir Okyanusya yurttaşının, savaş tutsakları dışında, bir Avrasya ya da Doğuasya yurttaşını görme olanağı bile olmadığı gibi, yabancı dil öğrenmesi de yasaktır. Yabancılarla bağlantı kurmasına izin verilirse, onların da kendisi gibi birer beniâdem olduklarını ve kendisine anlatılanların çoğunun yalan olduğunu anlayabilir. İçinde yaşadığı kapalı dünyanın duvarları yıkılabilir ve maneviyatının bağlı olduğu korku, nefret ve üstünlük duygusu yerle bir olabilir.
Reklam
Üç devlet de atom bombası üretmeyi sürdürmekte ve önünde sonunda kullanma fırsatını bulacağına inanarak bir yerlere yığmaktadır. Bu arada, savaş sanatının son otuz kırk yıldır pek fazla değiştiği söylenemez. Gerçi helikopterler eskisinden daha çok kullanılmaktadır, bombardıman uçaklarının yerini büyük ölçüde güdümlü füzeler almıştır, kolay batırılabilen savaş gemileri ise yerini, batırılması nerdeyse olanaksız Yüzen Kalelere bırakmıştır; ama bunun dışında pek az gelişme olmuştur.
Geçmişin tüm bilimsel başarılarının dayandığı deneysel düşünce yöntemi, İngsos'un en temel ilkelerinin karşısındadır. Dahası, teknolojik ilerleme bile, ancak ürünleri insan özgürlüğünün daraltılmasında kullanılabiliyorsa gerçekleşir. Dünya, tüm yararlı uğraşlarda ya yerinde saymakta ya da geriye gitmektedir. Kitaplar makineler tarafından yazılırken, tarlalar atların çektiği sabanlarla sürülmektedir. Ne var ki, yaşamsal önem taşıyan konularda –açıkçası, savaş ve güvenlik casusluğu gibi konularda– deneysel yaklaşım hâlâ özendirilmekte ya da en azından hoş görülmektedir.
Savaş, görüleceği gibi, gerekli yıkımı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bu yıkımı psikolojik bakımdan kabul edilebilir bir biçimde sağlar. İlke olarak, tapınaklar ve piramitler yaptırarak, çukurlar kazdırıp sonra yeniden kapattırarak, dahası çok büyük ölçülerde mal üretip sonra hepsini yakarak, dünyanın emek fazlasını boşa harcamak çok kolay olurdu. Ama bu, hiyerarşik bir toplumun yalnızca ekonomik temelini gerçekleştirirdi, duygusal temelini değil. Burada söz konusu olan, düzgün bir biçimde çalışmayı sürdürdüğü sürece davranışları önem taşımayan halk kitlelerinin morali değil, Parti'nin moralidir. En sıradan Parti üyesinin bile işinin ehli, çalışkan ve belirli sınırlar içinde de olsa zeki olması beklenir, ama korku, nefret, yaltaklanma, zafer düşkünlüğü gibi ruh halleri bulunan saf ve cahil bir bağnaz olması da gerekir.
Savaşın asıl yaptığı, yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder. Savaş, halk kitlelerini fazlasıyla rahata erdirecek, dolayısıyla uzun sürede kafalarının fazlasıyla çalışmasını sağlayacak araç gereç ve donatımı paramparça etmenin, stratosfere yollamanın ya da denizin dibine göndermenin bir yoludur. Savaşta kullanılan silahlar yok edilmese bile, silah yapımı, tüketilebilecek herhangi bir şey üretmeksizin işgücünü kullanmanın uygun bir yoludur. Sözgelimi, bir Yüzen Kale'de, birkaç yüz şilebin yapımında kullanılabilecek emek yatar. Sonunda, kimseye somut bir yarar sağlamadan sökülüp hurdaya çıkarılır ve yeniden büyük emekler harcanarak yeni bir Yüzen Kale yapılır. Savaş uğraşı, ilke olarak, her zaman halkın basit gereksinimleri karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlanır. Uygulamada, halkın gereksinimleri hiçbir zaman yeterince değerlendirilmediği için, sonunda zorunlu gereksinim lerin yarısı hep eksik kalır; ama bu bir avantaj olarak görülür. Ayrıcalıklı kesimlere bile sıkıntı çektirmek, bilinçli bir tutumun sonucudur; çünkü genel bir yoksunluğun hüküm sürmesi küçük ayrıcalıkların önemini artırır ve böylece bir kesim ile öbürü arasındaki farkı büyütür.
238 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.