Öldüğümde tabutum geçerken bu yollardan, Sanmayın ki içimde dert kalır bu dünyadan.
Cenazemi görünce bahsetme ayrılıktan, Ben asıl yaşamaya başlarım öldüğüm an.
Mezara koyunca beni, elveda deme sakin, Bir perde var arada, toprak, cennete yakın.
Sana batış görünen doğuşun kendisidir, Kurtuluş kapısıdır kabir, hapis değildir.
Hangi tohum düştü de yeşermedi toprakta? Kurtul şüphelerinden, insan da bir tohum ya.
Hangi kova daldı da dolu çıkmadı sudan? Can Yusuf'u ne diye feryat etsin kuyudan?
Mevlana Celaleddin Rumi
Beni buraya getiren neydi? Rastgele yürürken gözüm bu taraflara ilişince neden hemen sapmıştım? Hatta neden evden çıkar çıkmaz bu istikameti tutarak sözleşmiş gibi buraya gelmiştim. Dünyada en güvendiğim mahluktan ayrıldıktan ve onun, iki insanın ancak muayyen bir hadde kadar birbirine yaklaşabileceklerine dair söylediklerini dinledikten sonra, ölüme bile beraber giden bu insanların hayattan ayrıldıkları yere gelmek suretiyle ona bir nevi cevap mı vermiş oluyordum?
Ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. Sadece müteessirdim. "Bunun böyle olmaması lazımdı" diyordum. Demek ki beni bir türlü sevemiyordu. Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti.