Evet, insan kafasına kimi zaman öyle çılgınca, öyle akıl almaz düşünceler saplanır ki, bu düşüncelerin gerçekleşeceğine enikonu inanmaya başlar... Dahası var: Eğer bu düşünce çok güçlü ve tutuklu bir isteğe dayanıyorsa, çoğu zaman yazgının hazırladığı, alın yazısı gibi, gerçekleşmemesi olanaksız, kaçınılmaz bir şey gibi görünür!
Hayat bazılarını, hırslarının doruğuna varamadan,ilk mucadelelerinin ortasında terk etmiştir. Bazılarını ise, bin aşağılık durumdan sürünerek çıkıp asil bir konuma ulaştıktan sonra, sefil bir düşünce ele geçirir, sadece bir mezar taşı yazısı için mücadele etmişlerdir.
Reklam
Bir ulusun yerli sözcük köklerinden türettiği sözcükleri kullanımdan kaldırarak, bunların yerine o ulusun dilinde yerli kökleri bulunmayan yabancı kökenli sözcükleri geçirmek, yalnızca o ulusun diline yapılmış bir saldırı olmakla kalmaz; o ulusun sözlüğüne; eşdeyişle ürettiği özgün düşünceleri koruduğu yere; o ulusun çağlar boyunca üretmiş olduğu düşüncelere; ve daha da önemlisi, o ulusun düşünce üretme yetisine bir saldırı niteliği taşır. Tanrı, hiç kimseye böyle bir görev vermemiştir. Tersine; "dillerin, renklerin türlü türlü oluşu, Tanrı'nın işlerindendir," diye bildirilmiştir Kur'an'da, (Rum suresi, 22. ayet). Tanrı'nın bu açık bildirimine karşın, ele geçirdikleri başka dinlere bağlı ya da "kafir" dedikleri toplulukları dillerinde, yazılarında özgür bırakan Müslümanlar, nedense bu özgürlüğü kendi dindaşlarına tanımamışlar; kaba güç kullanmış olmasalar da, daha kötüsü, Tanrı'nın adını kullanarak dindaşlarına tek dil "Arapça" ve tek yazı "Arap yazısı" kullanmayı dayatmışlardır. (Bkz: Kuteybe) "Müslümanın müslümana yaptığını gavur bile yapmaz!" atasözü dil ve yazı alanında doğrulanmış bir gerçektir. Türk dilinin kök türev ilişkisi Arapça Farsça sözcükler sokularak ölümcül bir biçimde yaralanmıştır.
Evet, insan kimi vakit en olmayacak, en çılgın düşünceye öylesine kapılır ki sonunda bu durumu çok olağan görür. Dahası var: Bu düşünce güçlü bir tutkuyla da birleşirse kaderde olan, önüne geçilmez bir alın yazısı oluverir insanın gözünde! Belki bir önsezinin etkisi, istem gücünün zorlaması, insanın kendini yine kendi hayaliyle zehirlemesi ya da bunlara benzer bir şey vardır bunda...
Bazen en çılgın düşünce, en imkansız fikir, insanın aklında öyle bir yere der ki, en sonunda o düşünce ya da fikrin gerçek olduğuna inanırsınız. Bir de o düşünce ya da fikirlerle güçlü, tutkulu bir arzu bir araya geldiyse o zaman insan o düşünce ya da fikrin alın yazısı, kaçınılmaz ve takdir-i ilahi, onun olması gereken şey olduğundan başka bir şey düşünemez. Belki de önsezinin bir etkisi, iradenin olağanüstü bir zorlaması, kişinin hayallerle kendini yok etmesi ya da bunlara benzer bir şey olup olmadığını biliyorum..
Sayfa 142Kitabı okudu
Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden dahi; DOSTOYEVSKİ... 6 çocuktan ilki o, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kızkardeşi nazi zulmünde ölüyor. Babası baskıcı, geçimsiz. O ise hep yalnız; Onun adı KAFKA... 11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. Onu evden gönderiyor. Yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; GORKİ... Babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk.. Çogu geceler sokakta yatıyor. Cildi hasta, karaciğerinden muzdarip ; BUKOWSKİ... 13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. Bir kitap kurdu; VİRGİNİA WOOLF... Babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; CHARLES DİCKENS . . . . “Mutlu insanın hikayesi olmaz”
Reklam
394 öğeden 311 ile 320 arasındakiler gösteriliyor.