Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe
Garson: Efendim, sizleri burada görmek büyük mutluluk!
Cemal Süreya: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
Garson: Anlamadım efendim?
Can Yücel: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun…
Garson: Anlıyorum efendim… Neyse, ne alırdınız?
Nilgün
Evliliklerinin üçüncü yılında Zuhal Seber'in(Zuhal Tekkanat veya Elif Sorgun) ağır bir ameliyat geçirmesi gerekmektedir, ameliyat risklidir felç kalma ihtimali vardır Zuhal Seber'in.Bunun üzerine Cemal Süreya gerçek adıyla Cemalettin Seber İstanbul'a, eşinin yanına gider.Ameliyat başarılı geçer, Zuhal Seber'in hastanede kaldığı onüç gün boyunca eşi Cemal Süreya her gün mektup yazar.Mektuplar bazen bir kahvehaneden, bazen vapurdan, bazen bir arkadaş buluşmasında beklerken yazılmıştır.Yani Cemal Süreya eşine bulduğu her fırsatta yazmaktadır bu güzel mektupları.Kitaba bu adın verilmesinin nedeni de mektupların onüç gün boyunca aralıksız devam etmesidir.Zuhal Hanım'ın isteğiyle kitabın adı ''onüç günün mektupları'' olur.
Mektuplar Cemal Süreya'nın aşk dolu dizelerinin yanı sıra, gündelik hayatta yaptıklarından, oğlu Memodan ve gelecek hayallerinden oluşmaktadır.
Kitabın arka sayfalarında onüç günün mektupları yanı sıra diğer mektuplaşmaları da mevcuttur.Bu farklı zamanlarda yazılan mektupları kıyaslarsak onüç günün mektuplarında Cemal Süreya'nın eşine nasıl moral vermeye çalıştığını gözlemleriz.Şahsi fikrimce Cemal Süreya'nın şiirde olduğu kadar düz yazıda da başarılı bir kalem olduğunu kanıtlayan bir kitaptır.
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
Sezai Karakoç ve Cemal Süreya üniversitede aynı sınıftalardır. İkisi de Muazzez adında bir kıza aşıktır. Bir gün Muazzez üzerinden iddiaya girerler. Eğer Sezai kazanırsa Cemal soyadındaki y harfinin birini sildirecektir, Cemal kazanırsa Sezai soyadından bir harfi sildirecektir. Cemal başlar Muazzez'in peşinde dolanmaya. Ama ne yaparsa yapsın Muazzez onu asla kabul etmemiştir. Bunun üzerine Cemal, soyadındaki bir y harfini sildirerek Cemal Süreya olur. Sezai ise bir türlü Muazzez'e aşkını itiraf edememiştir. Ve bu aşkını satırlara döküp bir şiir yazar. Şiiri bilen öğretmeni, mezuniyette okuması için ikna eder. Fakat Muazzez o heyecanlı günde kolunda bir adamla çıkagelir. Ve o adamın onun nişanlısı olduğu bilgisi kısa sürede yayılır. Sezai ne yapacağını bilemez. Mona Rosa adlı Muazzez'e yazdığı şiirini okumaya başlar ve bitirir bitirmez sahneyi terkeder. Bütün gözler Muazzez'e yönelmiştir bu sırada. Muazzez, Sezai'nin peşinden gider. Onu sevdiğini ve eğer o kabul ederse nişanlısını bırakabileceğini söyler. Fakat Muazzez ne kadar ısrar etse de Sezai bunu kabul etmez. Ve hayatı boyunca asla evlenmez.
ELMA
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
NEHİRLER BOYUNCA KADINLAR GÖRDÜM
Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rasladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği
Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah on