Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kafalar karıştı yine Sade efendi
Hırsızlığı ele alalım. Zenginin bakış açısından, bu, şüphesiz korkunç bir suçtur. Ama bunu bir kenara koyarak, kendimize cumhuriyetçiler olarak soralım: bütün insanların eşit olduğu ilkesini savunan bizler, sonuçta zenginliğin daha eşit dağılımı etkisi yaratan bir davranışı yanlış olarak değerlendirebilir miyiz? Hırsızlık ekonomik dengeyi destekler: hiç kimse zen­ginin fakirden çaldığını duymaz, böylelikle ekonomik dengesizlik azıtır; sadece fakir zenginden çalar, böy­lece ekonomik dengesizlik düzelir. Bunda yanlış ne olabilir ki?
Aylakadam yayınlarıKitabı okudu
MUHTACIZ RABBİMİZE
Her şeyi hikmetle yaratan Allah’ın fiillerinin arkasındaki hikmeti tam anlamıyla kavramak neredeyse imkânsızdır. Öyle ki tatlı ve tuzlu suyun içinden bize türlü türlü balıklar yediren O’dur. Aynı suyun üstünde devasa gemileri yüzdüren, geceyi ve gündüzü yaratan, ikisinin süresini kıştan yaza uzatıp kısaltan yine O’dur. Eşsiz bir ahenk içerisinde kâinatı yöneten yalnızca O’dur. O her şeyin gerçek sahibidir. Dünya hayatında insan olarak sahip olduğumuz her şey O’nun bir emanetidir. Bizim mülkümüz de gücümüz de sağlımız da fanidir.
Sayfa 40 - DİBKitabı okudu
Reklam
Osmanlı zamanında Avrupalının birisi gelmiş.Paşa onu da konağına çağırmış.Herkesle beraber iftar sofrasına oturmuş yemek yemişler.Avrupalı uzaktan bunların iştahla,tatlı tatlı yemek yiyişlerine bakmış;"Bu adamlar bu kadar yedikten sonra kıvranmaya başlar,hepsi bir köşede kıvrana kıvrana ölür."demiş. Sonra biraz geçmiş,çaylar kahvelerle içildikten sonra;"Haydi teravih namazına buyurun!"denilmiş. Bizimkiler teravih namazına durmuş.Bakmış; yatıyorlar,kalkıyorlar,tekrar okuyorlar,tekrar rüku,secde tekrar dinlenme,tekrar kalkıyorlar.Saymış,saymış,saymış.20 rekat bu ilave,13 rekat da daha önceden,33 rekat! İnsan o hareketleri sırf idman olarak, beden eğitimi hareketi olarak 33 defa yapsa bile hepsi çok önemli hareketler. Onların öyle 33 rekat namaz kıldığını görünce;"Tamam,şimdi ölümden kurtuldular,nasıl yaşadıklarını anladım.Ramazan geldi, her akşam böyle oluyorda bunlara bir şey olmuyorsa bu namazdandır."demiş.
Yaşamın tümünü bir süreç olarak yaşamak olanaksızdır. Süreçleri bazen kendimiz öldürürüz, bazen de birlikte olduğumuz insanlar. Ama önemli olan, süreçleri kapatmamak için çaba göstermektir. İçinde yaşadığımız kültürde, hiçbir iletişim değeri olmayan "gürültü" niteliğinde konuşmalarla boşluk doldurmak ya da içsel yaşantılarımız doğrultusunda davranacağımız yerde kendimizi pazarlamaya çalışmak, zaman zaman hepimizin kapılıp gittiği ve kolayca sıyrılamadığı durumlardır. Yine de yaşantısal bir süreci başlattığımızda hiç beklemediğimiz kişilerin bile bize katılabildiğini görmek oldukça şaşırtıcıdır. İnsanlar hakkında önyargılı olduğumuz için çoğu kez otantik tepkiler vermekten kaçınıyoruz, ama böyle yapmakla mutluluğun yanıbaşımızda olduğunu da görmezden gelmiş oluyoruz.
Bu sırada dünyada bulunan insan nüfusunun büyük bir kısmı NEOM’a girmek için ona hizmet etmekle meşgul alt tabakayı oluşturuyordu. Abdullah gibi çok az bir kısım ise gönüllü olarak dünyada kalan “İsyancılar” olarak adlandırılan bir grubu oluşturuyordu.
Beraberliklerde yaşanan sessizlikler bazı insanların tedirgin olmasına neden olur. Kimi insan içsel yaşantısını algılama alışkanlığında olmadığından zihninde bir boşluk oluşur ve bu boşluk kendi istemi dışında üşüşen düşüncelerle doldurulur. Kimi ise öylesine paniğe kapılır ki, konuşmuş olmak için konuşarak sessizliğe son verir. Tedirginliğinden kurtulur, ama ortaya çıkabilecek otantik bir süreci de "öldürmüş" olur. Bu tür insanlar için sessizlik ya da herhangi bir ucu açık süreç belirsizlik olarak yaşanır. Geleceği güvenceye almak isterken ileriye doğru taşınabilecek süreçleri kapatır, yaşamın özünü yok ederler. Oysa tedirgin olmadan yaşanan sessizlik insanın kendisini algılayabilmesi için gereklidir. Bu sessizlik içinde hem birlikte hem özgür olmak daha zengin bir yaşantıyı hazırlar. Bu, insanın geçmişte doğayla olan beraberliğini anımsatır. Bu tür bir sessizlik, tedirginliğe son vermek için değil, otantik bir tepkinin doğuşuyla sona erer ve beraberlik başka bir süreç olarak yeniden başlar.
Reklam
Geçmişinin tutsağı olan insan, içsel dünyasına inebilme özgürlüğüne sahip değildir; sürekli kendisini gözlemler ve yargılar. Özgür insan ise kendini gözlemlemeden hayata katılır. Bu, gerilim boşaltmak amacıyla yapılan taşkın davranışlardan farklı, bilinçli bir katılmadır. O andaki içsel yaşantısını algılayabilmeyi ve bunu "hissettirebilmeyi" içerir. Bazen yaşanılan bir duygu dile getirildiğinde bu, yaşanılan şeyi hissetmek ve hissettirebilmekten çok, yeni bir yaşantı olabilir. Yaşanılanın ne olduğunu anlatan düşünce kendini yaşama anlamına gelmez. Çünkü insan kendini yaşadığında içerik yerine süreç vardır. Yaşanılanlarla davranışlar aynı anda bir bütün olarak ortaya çıkar. Başka bir deyişle, insan o anda "nasıl" yaşıyorsa öyle "olur"!
Düşmanca eğilimlerini tanımaya ve kabul etmeye başlayan insan, davranışlarının kendisi için ne denli zararlı olduğunu görmeye başlar ve bundan rahatsız olur. Çünkü insan haklı olduğunu kolayca kabul eder, ama yanılmış olduğunu kabul etmek benliğe indirilmiş bir darbe olarak yaşanır. Ama bu rahatsızlığın olumlu bir yanı da vardır: İnsanı bir şeyler yapmaya güdüler. Düşmanca senaryolarının yerine neler koyabileceğini ise kendi doğasından bulup çıkarabilir. Örneğin kızgınlık tepkilerini anında fark ederek, yaşanmakta olan durumu en uygun biçimde dışavurabilme çabaları başarıya ulaştığında, düşmanca eğilimlere neden olan birikimler de ortadan kalkar. Kızgınlık tepkisi kendini koruma içgüdüsünün doğal bir parçasıdır ve düşmanca eğilimlerin etkinlik kazandırdığı yıkıcılıktan farklıdır. İşte bu ayrımı yapabilmiş olmak, insanın olumlu duyguları kadar olumsuz duyguları da yaşama hakkını kendisine tanıyabilmesini sağlar. Böyle bir durum insanın kendinden utanma duygusunu da ortadan kaldıracağından, içindeki hayvanın canlı ve yaratıcı nitelikleri de etkinlik kazanabilir.
"Düşmanca ve saldırgan eğilimler taşıyan insanlar bu eğilimlerinden arınabilirler mi?" sorusunun yanıtı bu insanların tümü için olumlu olmayabilir. Çünkü bu bir "niyet" sorunudur ve ilk adım insanın kendi düşmanca eğilimlerini ve saldırgan davranışlarını görebilmesi ve bunları kabul edebilmesiyle gerçekleştirilir. Herkesin içinde bir hayvan vardır. Bu, kişiliğin yıkıcı olduğu kadar canlı ve yaratıcı bir yönüdür de. İnsanda kalıtsal olarak var olan saldırgan potansiyel bireyin olumsuz yaşantıları sonucu gelişen düşmanca eğilimlerle etkinlik kazanır. Bu eğilimleri denetim altına almak için geliştirilen kaçınma tepkileri, içimizdeki hayvanın yaşama canlılık ve yaratıcılık katan yönlerinin de kapatılmasına neden olur. Hayvanını kilit altında tutan insan, aşırı mantıklı, yaratıcılıktan yoksun ve sönük bir varlıktır.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.