Bu Kitap ilk kitapta yarattığı beklentiyi oldukça karşılıyor. İlk kitapta Frank Herbert felsefi yönüne çok yer vermese de öyle bir yönü olduğu cümlelerinden anlaşılıyordu, ancak ikinci kitapta bu yönüne daha fazla yer vererek okuyucularını kendine hayran bırakıyor.
Tahta geçen Paul, cihadı ne kadar engellemek isterse onun gerçekleşmesine sebebiyet verdiğini çok geç olmasa da fark ediyor ve artık gelecek kehanetleriyle savaşılmayacağının savaşın onu daha büyük bir kaosun eşiğine getirdiğini anlıyor. Yazar Doğu ve Batı mistisizmini yer yer konu ediniyor bu kitapta da. Yazar olaylardan çok her şeyin sahibi olan Paul'ün iç dünyasına yer vermiş ve kitabı okurken aklıma kaybedenler kulübündeki şu replik ister istemez geliyordu: "Aslında kazanmak nedir ki? En büyük zaferi kazandığında bir Antonious olduğunu düşün; Paris'e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu düşün ve gücün en üstünde olduğunu... Yalnız kaldığın o anda "n'oldu be, şimdi n'olacak?" diyorsan kaybedensin sen, kaybetmişsin. Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin." Paul kendine çokça defa bu soruları sorup aslında kaybeden olduğunu kaçıp gitmesi için de çok geç olduğunu fark etmişti. Kaçıp gitmesi bile cihadı engelleyemeyecek kaosu bitiremeyecekti bunun farkına varmıştı.