İlk yerleşim yılları 1850'lere uzanan, nüfusunun neredeyse tamamı Ermeni ve Rumlardan oluşan Tarlabaşı, ömrünün en parlak dönemini 20. yüzyılın başlarında yaşamıştı. Ancak, 1940'lı yıllarda yürürlüğe giren Varlık Vergisi, ardından 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül çapulculuğuyla bu insanların çoğu Beyoğlu gibi Tarlabaşı'nı da bırakıp gittiler. Böylece Tarlabaşı da kendi kişiliğini, kendi dokusunu, kendi güzelliğini yitirmeye başladı. Sahibi yurtdışına kaçmak zorunda kalan binaların bakımı yapılamadı, evler boş kaldı, sokaklar eskidi, semtte yaşayan insanların sosyolojik profili değişti; bir zamanlar hepsi meslek erbabı olan semt sakinlerinin yerini gece boyunca bedenlerini satıp gündüzleri buradaki kırık dökük evlere sığınan yaşlı orospular, genç eşcinseller, işsiz kalmış müzisyenler, elden ayaktan düşmüş sinema oyuncuları, yıldızı sönmüş şarkıcılar, Anadolu'dan göçüp, bu büyük şehirde dikiş tutturmaya çalışan çaresiz Kürtler aldı.