"Söz gelişi, iyi huylu bir insan olduğuma kalıbımı basamam. Biraz aşırı dik kafalıyım. Oysa biraz daha yumuşak olabilmek gerek. Çevremdekilerin aptallıklarını ve kötülüklerini gerektiği kadar çabuk unutamıyorum. Ne de bana karşı işledikleri kusurları. Yaradılışım belki de biraz kinci denebilir. Birinden sıtkım sıyrıldı mı, temelli sıyrılıyor artık."
Benzemez insan dostlarıma/ Ağaçlar gölgesini esirgemez/ Güneş köpeğimden daha sadık/ Dizlerime sıçrar ellerimi ısıtır/ Karşılık beklemeden/ Hele kuşlar/ Avcılara bile kin beslemezler.” Oktay Rıfat'ın “Gün Sonu Konuşması” şiiri böyle biter. Mahsusmahal için aklımda harfler, kâğıda, dünyaya, insana her baktığımda, bu dizeler sözden önce halkalandı
Reklam
360 syf.
7/10 puan verdi
Detaylardan anlaşıldığı kadarıyla bir kaç küçük aksaklık dışında kısmen hukuki olayların anlatıldığı kitap için sağlam bir adliye atmosferi koklanmış. İşin ilginci icra hukukunun, kitabın bir çok yerinde sitem edilen ve en son bölümde üstüne basa basa anlatılan şekilde güncellenmiş olması (kısmen tabi)aklıma "acaba bu kitabı Adalet Bakanlığından birileri okumuş olabilir mi?" sorusunu getiriyor. Okuma hızını yavaşlatmamasına ve sürükleyiciliği etkilememesine rağmen kitap son bölümlere girildikçe ağırlaşıyor. Karakterlerin "nedenlerini" anlattıkları kısımlar ve yazarın "ben bu kitapta bunu demek istedim" temalı satırlar biraz yorucu. Hatta ne yalan söyliyeyim son bölümdeki tören konuşması gerçek bir tören konuşmasıymışçasına (Allahını seven bu kelimeyi not alsın) canım sıkıldı. Satırları okurken başka şeylerle ilgilendim, çocuğun anlattıklarını dinlemedim, okumadım.
Kutsal Adalet
Kutsal AdaletMehmet Mollaosmanoğlu · Galata Yayıncılık · 201157 okunma
İnsanlar mutsuz oldukları zaman daha çok hata yaparlar. Herkes üzüntüden içmez mi? Ben de üzüntüden buraya geldim. Şimdi söyle bakalım iyilik bunun neresinde? Biz.. Biraz önce... Seninle... Eee... Birlikte olduk... Ağzımızı açıp da birbirimize tek bir laf bile söylemedik. Sonra ikimiz de bir yabani gibi gözlerimizi birbirimize dikip bakmaya başladık. Sence bu mudur sevişmek? İnsanlar böyle mi birleşmeli? Sence bu rezillik değil de nedir?
Onu iki yıl sonra ilk görüşüm bu. Karaköy'de, Nişantaşı dolmuş kuyruğunun sonlarındayım. O da hemen karşıdaki Şişli kuyruğunun önlerinde. Bilmiyorum, fark etti mi beni. Yine güzel. Saç biçimi ve rengi aynı. Biraz zayıflamış. Az sonra dolmuşuna bindi ve gitti. Öyle anlar vardır ki bir merhaba, Ufak bir selam her şeyi yeniden
youtube.com/watch?v=KJOCzus... "Olur da olamazsam buralarda Yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,uyumak.. Yüzyıllarca uyumak.. İlla isim konulacaksa ben masal değil hayat demekten yanayım Bu yolları yan yana yürümekten yanayım.. Erguvanlar açmaya başladı,mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,kokuna bir isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim. Geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp, heyecanla dedikodu yapacağız, sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim.. Biraz sessizlik olacak sonra Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın. Cümlelerim topallayacak,ağır aksak kelimelerle soracağım; Nasılsın? Nasılsın derken bile iyi olmana dualar ediyor olacağım.. Hiçbir sözümüz umutsuzluk taşımayacak, inanacağız, inandıracağız, yaşadığımız cehennemin cennete dönüşeceğine. Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek, İnsanların koşarak geçerken fark etmediği selpakcı amcanın gülüşüne karşılık vererek.. Ve bırakarak bu dünyanın tüm kandırmacılarını kendimize insanca bir yol çizeceğiz! Gelmek isteyen ardımıza düşecek.. Gel ! Orada mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencilce değil bu isteğim. Bir gün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,bavulumu hazırladım geçmişi koymadım içine,adı ‘ geçmiş’ olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye ! Gitme ! Seni şah damarıma sakladım,adım atarsan yırtılır derim,kanar dizlerim. Ölürüm. Bir daha ayrılığı kaldıramam ,yüküm ağır ! Susma ! Kelimelerin senin ayak izlerin. Nereye gittiğini bulamazsa ölür benim ellerim ! Seni Seviyorum …"
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.