Başka hayatlara bağlıydı hayatlarımız. Hep böyle olacaktı belki de. Hayaller kuruyorduk olanaksızlıklar içinde. Kendi hayatlarımızın iplerini ellerimize aldığımız zamanlar, yalnız başımıza yürüyüşe çıktığımız zamanlarla, duymayı istediğimiz tınıları kulaklıkla dinlediğimiz anlarla sınırlı olacaktı. Geleceğe umutla baktığımızı söyleyemezdik elbette, isteğimiz sadece şimdi'de duyulan heyecanı biraz olsun yaşayabilmekti. Sonrasında, ne şimdi kalıyordu ne heyecan.
Biz biraz yalnızdık ya, daha fazlasını istiyorduk belli zamanlarda. Yahut daha fazla kaliteli kalabalık, "zorunluluk"tan doğmayan. İşte, hayaller kuruyorduk olanaksızlıklar içinde. İmkansız diye bir şey vardı elbette: gitmeni engelleyen.
"Bir esiri hala yaşatan şey umudu değil çaresizliğidir" demiştim, yüzbin kere daha derim. Bırakın beni, bu diyarda köklerinden koparılmış bir çiçek kadar mutsuzum.
Eylül 30, 2020.