Almanya’dan gazeteci bir dostum aradı. Bir meslektaşımızın Ankara’ya geleceğini ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir makale yazacağını söyledi.
Gelecek arkadaş Türkiye’nin katılımına sıcak bakıyormuş. Benim adımı, telefonumu vermiş, yardımcı olmamı istiyormuş. Kabul ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.
Ertesi gün aradı,
Yalancı Çoban hikâyesi: Bir köyde adamın birini çoban diye tutmuşlar. Bir gece bu çoban "Koşun, sürüye kurtlar geldi!" diye
bağırmış. Koşup gelmiş köylü, bakmışlar bir şey yok. Anlamışlar ki kötü bir şakadır bu. Çoban bu şakayı iki defa daha tekrarlamış.
Bir başka gece sürüye gerçekten kurtlar gelmiş. Çoban "İmdat kurtlar geldi!" diye bağırmış ama köylüler bu kez gitmemişler, bu yine yalan söylüyor demişler. Kurtlar sürüye büyük zarar vermiş.
İş işten geçtikten sonra köyün ihtiyar heyeti oturup düşünmüş.
Muhtar "Bütün suç çobanda" demiş. Heyetten bir ihtiyar "Asıl suç bizde, birkaç defa kandırıldıktan sonra atmalıydık bu çobanı işten" demiş. Muhtar "Atmak istedik ama yerine kimse talip olmadı" diye karşılık vermiş. İhtiyar "O zaman biz bu zararı hak ettik" diye karşılık vermiş.
Kıssadan hisse: Nice tüccardan, politikacıdan kazık yer de bazı dürüst insanlar, kendileri o işleri yapmazlar, basit görürler,
başkaları yapsın isterler, başkaları yapınca da "Kazık yedik" diye
sızlanıp dururlar. Dürüstler uzak kaldıkça yönetimden, üçkâğıtçılar ayrılmaz yerinden.