Ayasofya Geleceğimizdir
Ayasofya değişirse bizimle değişecek, biz değişirsek Ayasofya ile değişeceğiz. Dışımız Ayasofya olduğu gibi içimiz de Ayasofya olacak. Dışımız dört yandan bakıldığında minareleri ile cami görüntüsünde kalmayacak, Ayasofya'nın minarelerinin ezan ile şenlenmesi gibi şenlenecek. Dışımız, indirilemeyen Izzet Efendi'nin levhaları gibi ilk bakana manamızı söylemekle kalmayacak, o levhaların zikri, fikri ve şükrünün benzediği bir hal dili ile konuşacak. Madem Ayasofya halimize, istikbalimizin parlak şafağı onun kubbesinden ışıyacaktır. . . . Madem Ayasofya bir remz, bir simge, bir şiar, bizi bize anlatan bizden daha aşina bir mânâdır, geleceğimizin de adıdır.
Kafaya takmamıştım ki, kalbime takmıştım. Kitap bitiversin, her şeyi unuturdum. Sana göre bir şehrin, bana göre bir şiirin kıyısında yürüdük. Garsonların yalnız kendileriyle ilgilendiği bir kafeye geçtik. Rastgele kitapların rastgele sayfalarını okuyup, satır aralarını görmeye çalışarak bizi bize anlatan bir söz aradık. Bizden önceki müşterilerin kendini bulup altını çizdiği sözlerle aynı hisleri paylaşamadık. Birbirimize altı çizilesi bir paragraf okumak istediysek de bizi etkileyecek hiçbir sözcükle karşılaşmadık. İş başa düşmüştü. Kendi öykümüzü kendimiz yazacaktık.
Reklam
"Bu halk acınacak bir halde. Kendi içlerindeki en iyi insanları öldürüyorlar; bu alçakça bir şey. Belki de bu gibi insanlardan korkuyorlar. Jandarma nezareti altında Sibirya'ya sürgüne giderken bir kürek mahkûmu bana şunu anlatmıştı; hırsızmış. Beş kişilik bir çetesi varmış. Sonunda içlerinden biri: "‘Arkadaşlar, hırsızlık işini bırakalım artık. İyi bir kazancımız da yok; kötü bir yaşam sürüyoruz,' demiş. Arkadaşları bu yüzden, sarhoşken sızıp kaldığı zaman onu boğmuşlar. Bunu anlatan mahkûm, öldürdükleri adamı çok övmüştü:‘"Ondan sonra üç kişiyi daha öldürdüm, ama acımadım. Fakat o arkadaşa acıyorum. İyi, zeki, neşeli bir arkadaştı. Temiz kalpliydi.' ‘"Öyleyse niye öldürdünüz onu? Sizi ele verir diye mi korktunuz?' diye soruyorum. Bu sözüme bayağı öfkelendi: "‘Hayır, o bizi hiçbir zaman ele vermezdi, hiçbir şey için! Ama onunla biraz aramız açılmıştı. Sanki biz hepimiz günahkâr, o ise namuslu, adeta bize doğru yolu gösteren bir adamdı. İyi olmadı!"'
Etki ile tepki arasında, kendimiz ve var olan her şey arasında ilişki kurduğumuz, bir olduğumuz güzel bir sembiyotik ilişki vardır. Tüm geleneklerimizde bilge kadın ve erkeklerin bize yaşamın güzelliğini anlatan, hakiki özümüzü hatırlayarak illüzyonlarımızı nasıl bırakacağımızı söyleyen derslerini dinleriz. Her şey ile ahenk içinde olduğumuz, yaşam enerjisinin içimizden aktığı bir andır bu. Var olan tek şeyin ahenk olduğuna bu uyanış anına her dünya dini ve spiritüel geleneği başka bir ad vermiştir. Toltek geleneğinde biz bunu yaratıcımızla sürekli birlik hali olarak adlandırırız. Bizi birbirimizden ayıran tek şey algımızdır; birlikte bir bütün ederiz.
Sayfa 44
İlk geldigimizde bir tane otobüs aldım. Otobüsü belediyenin önüne çektirip kapıları açtırmıştım. Önden biniyor,arkadan iniyorlardi. Ben yukarıda camdan izliyordum.Sonra etrafını dolanıyorlardı. Ilk seferini yaptığında araba,tıklım tıklımdı. Büyük bir bölümü inmeden geri geliyordu. Aslında ne kadar sahiplendiğini gosteriyordu halk Hatta yolda insanlr bakıp "Bu ne? "diyormuş "Belediye Otobüsü. Yeni almışlar "diye cevapliyormus bilenler.Alkisliyormus bazıları. Bazilari da siyaset yapar gibi selamliyormus. Bunlarin hepsi aslında sahiplenmedir,benimsemedir.Belediyeyi kendisine ait bir kurum olarak görmenin ne kadar doğru, ne kadar degerli olduğunu anlamaya başlamışlar. Mesela 8 Kadın, 8 erkek geldiler bir gün.Tek tek konuşuyorlardı ama sanki hepsi aynı dili kullanıyordu. Diyorlardı ki" Biz küçük otobüse sıkışık, birbirimize yapışık gidiyorduk, çoğumuz rahatsizdik.Bize verdigin değer, bizi onore edişinden dolayı seni tebrik ediyoruz " Daha rahat bir yolculuk yapmasindan kaynaklı kendisinin onore edildiğini düşünüyordu. Bu bizim toplumun belediyeye bakışını, belediyenin de topluma bakışını anlatan iyi bir örnek
Sayfa 112 - Siyah beyazKitabı okudu
Tüketicilik akımı da, bize mutlu olmamız için mümkün olduğunca çok mal ve hizmet tüketmemiz gerektiğini söyler. Bir şeyin eksikliğini hissettiğimizde veya bir şey doğru gelmediğinde, muhtemelen yeni bir ürün (araba, yeni kıyafetler, organik gıda) veya bir hizmet (ev temizliği, çift terapisi, yoga dersi) almamız gerekir. Her bir televizyon reklamı, yeni bir ürün ya da hizmet tüketmenin yaşamımızı daha iyi yapacağını anlatan küçük bir efsanedir. Çeşitliliğe teşvik eden romantizm, bu anlamda tüketicilik akımıyla harika bir uyum içindedir. Bu kavramların evliliği, sonsu bir "deneyimler piyasası"nın oluşmasını sağlamıştır ve modern turizm endüstrisi de bunun üzerine kuruludur. Turizm endüstrisi, uçak biletleri ve otel odaları satmaz, deneyim satar. Paris bir şehir veya Hindistan bir ülke değildir. Bunlar tüketince ufkumuzu genişleten, insani potansiyelimizi gerçekleştirmemizi sağlayan ve bizi daha mutlu yapan deneyimlerdir. Sonuç olarak, bir milyonerle karısı arasındaki ilişki dikenli bir yola girdiğinde, adam karısını pahalı bir Paris tatiline götûrür. Bu gezi bağımsız bir isteğin değil, romantik tûketicilik akımının mitlerine duyulan coşkulu bir inancın yansımasıdır aslında. Eski Mısır'da zengin bir adam, asla ilişki problemini karısını Babil'e tatile götürerek çözmeyi düşünmezdi. Bunun yerine karısına, hep istediği şaşaalı bir mezar yaptırırdı.
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
196 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.