“İdeal ve trajik bir sevgiyle sevmeyi, dostum, kuşkusuz harikulade başarıyorsun, bundan hiç kuşkum yok, yürekten kutlarım seni! Ancak, şimdi biraz daha alışılmış ve insancıl bir sevgiyle sevmesini öğreneceksin.”
“Sana dans etmeyi, oyun oynamayı ve gülümsemeyi, ama yine de halinden memnun olmamayı öğreteceğim. Ben de senden düşünmeyi ve bilmeyi, ama yine de halimden memnun olmamayı öğreneceğim. Her ikimiz de şeytanın çocuklarıyız, farkında mısın?”
Aziz Tanrım, nasıl gerçekleşebildi bu? Nasıl bu hallere düştüm ben? Kanatlanmış uçan benim gibi bir genç, bir yazar, sanat perilerinin bir dostu, dünyayı gezip dolaşmış bir kişi, benim gibi ateşli bir idealist?
Gerçek erdem zengin, kudretli ve bilgili olmasını, mis kokulu yataklarda yatmasını bilir. Hayatı sever; güzelliği de, şan şerefi de, sağlığı da sever. Fakat onun özbeöz işi, bu nimetleri ölçü ile kullanmasını ve yiğitçe bırakıp gitmesini bilmektir.