"Bilgi, Hakk'ın bize sunduğu bu dünyayı, canlıları korumak içindir. Eğer bunların tersine iş görürse yıkıcı olur. İnsan bilginin efendisidir, bilgi insanın değil. Öğrenmenin zararı olmaz derler ama dikkat etmek lazım, amaçsız bilgi maymuna çevirir insanı. Birde bakmışsın, farkına varmadan bilgiçlik taslamaya, sağa sola tafra yapmaya başlamıştım. Oysa tafra atmak cahillerin harcıdır. Önce bilgi yükünü taşımayı öğrenmeli insan. Kolay iş sanma. Çünkü taştan daha ağırdır bilgi. Bu yükü taşımak sabır ister, metanet ister. Taşımayı bilmeyenler daha ilk engebeden kaldırır atarlar sırtlarındaki yükü. Taşımayı bilenler ise en dik yokuşlara bile tırmanırlar. Çünkü onlar taşıdıkları yükün bu dünyada insanlara, ahirette Allah'a lazım olduğunu bilirler. Zirveye ulaştıklarında ise tek kazançları kâmil insan olmaktır."
" Geleceği düşünen adamsan, ne yaparsın? Yarın için çalışırsın, yani bugünü yaşamaktan vazgeçersin. Bugünü yarına feda edersin. Yarın bugün olur, yarını da öteki gün için feda edersin. Böyle uzar gider bu zincir. Öbür günler gelip geçer, sen hâlâ hayali bir yarın için bugünlerini feda edersin. Hâlâ beklersin. Yeni yeni gelecek günleri. Tüm öbür günler art arda bugün olur. Sen yine hayatı yaşayazmasın, çünkü geleceği düşünen bilge bir insansındır. Serseri olmak istemezsin. Ulan hayatta bundan daha aptalca bir şey var mı?"
" Ben hayatı kandırdım. Kendisinden hiçbir şey istemedim, ne alabiliyorsam aldım. Evet, bazen bulduğumun istediğim olduğu konusunda kendimi kandırdım. Pek çok kez istediğimi bulamadım tabii. Ancak elde ettikten sonra bunun bir önemi olmadığını anladım. İstediğin de, bulduğun da birdir. Mesele, istediğinin şu veya bu oluşu değildir. Objenin önemi yoktur. Pazarlık etmeden sonsuz şeyler isteyebilirsin, sayısız şey elde edebilirsin. Hayat bu kadar geniştir oğlum. Biz ne yapıyoruz? Yıldızları istiyoruz, isteyecek başka şey kalmamış gibi. Yıldızları verseler sana ne yaparsın, bilmiyorum. Daha da zevklisi var, istemeden, hatta düşünmeden bulmak. Bu, pazarlıksız ve zaman kaybetmeden olur. Şöyle, ellerini cebine sokup ıslık çalarak al başını git. Etrafını seyret, ne rastlarsa, neye uzanabilirsen onu ele geçir. Zevk almaya bak sen. Zevkin büyüğü veya küçüğü, bize zevk veren şeylerin cinsiyle ilgili değildir. Zevki az veya çok hissetme yeteneği bizim içimizdedir. Bir ahlâk ve keyif meselesi aslında. Senin çocuğun yok, bilmezsin. Yüz liralık bir hediye ver çocuğa, bir de bakmışsın verdiğini bırakmış, gidip yerden bir taş almış, saatlerce onunla oynuyor, hem ne büyük bir mutlulukla. Şaşırıp kalırsın, çünkü anlamazsın. Kim anlar ki? Kaç kişi intense zevk duyma yeteneğine sahip ki? "
" Parayı üst üste dizeceksin ki, çalışkan adam deyip hayran olsunlar. Çalışkan halktır, yaratıcı millettir deyip hayran olacaklar. Toprağı kazıp saraylar, tapınaklar, mezarlıklar ortaya çıkaracaklar, hayran kalacaklar. Piramitleri seyredip hayranlık duyacaklar. Uygarlığı piramitlerle ölçerler, Keops ya da Empire State farketmez. Keops'un taşları altında yüz bin insan ölmüş. Milyonlarca insan Empire State altında gömülmüş. Bunca asırdan beri, bunca milyar insan ne kazanmış bu piramitlerden, saraylardan, anıt mezarlardan, buildinglerden? Uygarlık yaratmış, çalışmış, karınca gibi yaşamış, karınca gibi ölmüş... İnsana bir alın yazısı vermişiz. Ter döküp yaratmak, ama yarattığının tadına varamamak... Dört kişinin keyfi ve bin sene sonraki arkeologun zevki için karınca olmak ve serzenilmesin diye de Tanrı böyle istedi demişiz. "
" Halin vaktin iyi olursa ve istikbalini hazırlarsan serseri demezler. Onlar sanki benim gibi yaşadılar mı, benim kadar tat aldılar mı hayattan? Hayatın tadı her saat çatlayacak kadar yemek değildir ki. Acı tatlı, insanın başından geçen her şey, bunlardır hayatın tadı. Tatlı veya acı, insanın başından ne kadar çok şey geçerse o kadar cok tat almış demektir yaşamdan. Onlar tat almayı bilirler mi, karıncalar? Küçük bir çocuğa yatmasını söyle, hangi saatte olursa olsun, bak bakalım ister mi? Biraz daha uyanık kalmak için bin numara yapar, çünkü yaşamak ister. Uyumak yaşamak değildir. Yaşamak oynamaktır. Biz yaşamımızı çalışarak ve uyuyarak geçiriyoruz. Yaşamaya zaman kalmıyor. Güya yaşamak için çalışıyoruz. Nefes almayı yaşamak sanıyoruz. Nefes almayı da bilmiyoruz ya! Nefes almak burası, yaşamak bu..."
Dilbilim, art arda sıralanmış kelime dizilerini incelemekten çok öte bir şey. Birbirimizle olan ilişkimizin, inançlarımızın, zihin haritamızın, değer sistemimizin, kısacası bize dair olan her şeyin ipucu dilde saklı.