1- Kitapla alakasız, anket iletilerinden geçilmiyor. 1k özünden kopuyor. Alıntılar, incelemeler, arka planda kalıyor.
2- 'Keşfete bi giriyorsun, saçma sapan bir sürü şey'. Bi tane güzel paylaşım okuyamıyorsun.
3- Keşfette 4 sekme var. En yeniler yükselenler ilgi görenler vsvs. Bunlar ne işe yarıyor, hangisine bakmalıyım. Yüksenlelere sn başına 100
Kişisel gelişim kitaplarını eleştirdiğimde beni çarmıha gerip domateslemek isteyenlere sesleniyorum, bırakın elinizdekini de Ermişin okyanusundan susuzluğunuzu gidermeye gelin, hem hepimize yetecek kadar var meraklanmayın.
Bu kitap hakkında hali hazırda çok güzel incelemeler yazılmış, birçok farklı açıdan yaklaşılmış. Benim vurguladığım nokta ise bir dostunuza veda ederken ayak üstü yapılan sohbetin doyuruculuğu ve verdiği hazzın üstünlüğü olsun. Çünkü Ermiş tam da bu tarzda yazılmış.
Tam da ihtiyacımız olan noktaları hep tam onikiden vurmuş. Kitaptaki didaktik aforizmalar mükemmel ama daha da mükemmel olan kitabın üslubu sanırım. Sabahattin Ali okumalarından sonra güzel üslup hastalığı bana da bulaştığından bu konudaki arayışımı şu kısacık kitapla doyurmak şaşırtıcıydı. Bazı cümleleri aynı hazzı alabilmek için tekrar tekrar okudum diyebilirim.
Sohbet tarzında ve samimi üslupla yazıldığından kitabın içindeki dünyaya hemencecik adım atmış buldum kendimi. Bu yüzden Ermiş'e ; "Gel boşver gemiyi, bi' çay içelim dertleşelim seninle" diyesim geldi.
Acının da hayatın bir parçası olduğunu bir türlü kabullenemiyoruz, Ermiş kabullen diyor, diğer türlü diyalektik anlayış gereği zevki de algılayamazsın diyor. Ama diyorum keşke hayatın kanunları böyle olmasaydı, ne olurdu ki kötülüğün olmadığı, insanların ve bilhassa hayvanların birbirini vahşice yemediği bir dünya olsa ? Diyorum da kalıyorum. İyisi mi bunları pek fazla düşünmemek.
Ben sonunda erdim galiba, siz de ermek istiyorsanız, açık adres elinizde. Keyifli okumalar :)
ErmişHalil Cibran · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202370,2bin okunma
1. Tek bir kelime “Git!” demişti “Öl, yaşama, nefes alma!” Gibi duymuş, anımsamıştım, o kelimeyi. Hastane odasında iyileşmesini bekleyip, yemeklerini yedirdiğim, ilaçlarını dakikasına kadar geciktirmediğim bir adam diyordu bunu. Pencerenin kenarında durup, yoldan geçen arabalara bakıyordu. Aslında beni görmemek için dönmüştü sırtını – her zaman
Günde sekiz saat mesai. Akşam eve gelmem saat yediyi buluyor. Tüm günüm, akşam yemeğini yedikten sonra içeceğim çayın hayalini kurmakla geçiyor. Eve bir geliyorum, öğretmen bizim oğlana beş sayfa ödev vermiş. Her gün beş sayfa ödev veriyor üstelik. Hani, bakan dememiş miydi eve ödev verilmeyecek diye?
Çay bardağını elime alır almaz oğlan elinde
Evet otuz sekiz ürkütücü gelebilir ama içine girince insan hemen ısınıyor 😉
Ve ben otuz sekizimde de kendimi çok seveceğim.
Kazayaklarımı; " ki kahkahalarımın izi," beyazlayan saçlarımı; "ki her bir telin taşıdığı sevinç hüzün ayrı değerli,"
doğum çatlaklarımı; " ki evlatlarımın bedenimde ki imzaları."
💃
Rengarenk çiçekleri hiç solmayan ruhumu daha da çok seveceğim.
Yeni yaşımla, çiçeklerime aşk ile..
Sevgi ile.. Kitap ile..
Şiir ve şarkı, yağmur ve güneş, deniz ve kum, çimen ve bulut ile... binbir yeni renk ekleyeceğim...
🌸
Ne demiş şair;
Boşver be yaşı başı..
Yüzündeki çizgileri, saçındaki beyazı..
Kaç bahar daha göreceğin meçhul ömründe,
Fazla kurcalama hayatı...
Gül gülebildiğince,
Sev sevebildiğince,
Yaşa yaşabildiğince !!!
Ve ben her sabah aynada gördüğüm güzelliğe aynı cümleyi kurmaya devam edeceğim...
" Ne güzel şeysin sen...
Yaşın hep 19 😉 "
Seyirci kalmayın, yaşama müdahale edin, kendinizi tanıyın ve gardınızı alın. Yaşamı nefes alarak geçirmeyin, yaşamınızda söz sahibi olun.
Yasalar, iktidarlar, politika, komşular, stres, sana hiçbir şey katmayan arkadaş, seni küçük olduğuna inandıran ne varsa kaldırıp çöpe at. Önce kendini küçük gör, bu küçüklüğün içinde bir büyüklüğe