Bazı kitaplar vardır okunur; bazı kitaplar vardır satırları yaşamak için aracı olsun. Her hikâye ağzımda farklı bir tad bıraktı desem de yeridir. Yer yer suratımda tatlı bir tebessüm, hüzün, sinir ya da burukluk bıraktıran bu eser; Anadolu'nun insanı yakından gözlemlememizi, onların misafiri olmamızı sağlıyor. Samimi ve hoş denilebilecek bir üsluba da sahip diyebilirim yazar için. Okurken hiç sayfaları çevirdiğimin bile farkına varmadım. Düşmanıma bile önerebileceğim bir eser.
Memduh Şevket Esendal durum hikâyecisi olarak çokca methediliyor. Lâkin ben bu hikâyeleri okurken bunu çok fark edemedim. Bana daha çok olay hikâyesi gibi geldi. Söz gelimi
Sait Faik Abasıyanık'ın öykü kitabını okuduğumda durum hikâyeciliğini baya hissettim.
Otlakçı ona kıyasla bana bir tık daha olaya kaçıyor gibi hissettirdi. Bilmem siz ne düşünüyorsunuz, sormak gerek?
OtlakçıMemduh Şevket Esendal · Can Yayınları · 2023724 okunma
Rabbe adanan kullar asla mahzun olmazlar. Onlara keder yok, elem yok, üzüntü ve sıkıntı yoktur artık. Sadece sevinç ve sürur vardır. Çünkü onlar, en ince sıratlardan isyan etmeden yürümüşlerdir. Baki kalan bu kubbede onların hoş sedasıdır. Selam Meryem'e ve oğul İsa'ya...
Hoş beşten sonra, hoca bana ne yapacağımı sordu. Ben de kendisine kararsızlığımı anlattım. Bana şunları söyledi: “Tereddütü bırak ve tahsile devam et. İnsan, İhtiyarlılığa kadar ömrünün her çağında iş hayatına atılabilir ve az çok muvaffak olur. Fakat okuyup öğrenmenin muayyen bir çağı vardır. Sen bugün bu çağdasın. Bu çağı geçirirsen ona bir daha dönemezsin ve istidadina heder etmiş olursun. Okuyup öğren de sonra istersen tüccar ol. Bunda bir zararın olmaz.”
İnsan yaşı kaça dayanmış olursa olsun, ne kadar "daha çok gençsin" denirse densin, geçmişe bazen bakıp bir ah der. Çağlar boyu olmuştur bu. Pişmanlık gibi değil de, hasret gibidir daha çok. Pierre Loti de demiştir: “İnsan diline sığmayan düşler ardında koşardık.” Yine koşulur... Ne yapıldıysa ne söylendiyse yine yapılır yine söylenir. Bizi tutan, bize mani olan nedir ki?
(Alıntı)
Kitabjn kahramani 15 yasindaki Alex, suctan suca kosan, cete uyeleriyle birlikte her gece sokaklarda teror diye bagiran, soyulmadik dukkan, dovulmedik insan birakmayan biri yani kisacasi tam bir suc makinesi. Hapse girdikten sonra hukumet Alex'i iyilestirebilecegini dusunur ve yeni bir yontem icin onu kobay olarak kullanir. Bu yontem her ne kadar ise yarasa da Alex artik insan olmaktan cikmistir, sadece iyilige ve dogruya muhtac, secme ozgurlugu bulunmayan bir robota donusmustur.
Kitabin ilk bolumunde henuz 15 yasinda olmasina ragmen isledigi suclarin igrencligi hosuma gitmedigi icin birakmayi dusundum ancak iyi ki birakmamisim diyorum cunku cok harika bir eseri bellegime kazimis oldum. Iyi ve kotu nedir, bizim bu secimdeki konumumuz ve hukumet politikalari guzelce islenmis. Alex'in anlatimini samimi buldum, yer yer argo ifadeler kullanmasi beni resmen o ütopyada hissettirdi. Ayrica kitaba cok hos plaklar eslik ediyor, harika bir detay. Okuyun, okutturun.
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200992,4bin okunma
Takip etmem takip edilirim diyenler, tek akıllı siz değilsiniz. Hoş, bu yaptığınızın akıllı olmakla ilgili olduğunu da düşünmüyorum ya, ahlaki duruşla ilgili bu tavrınız. Anladınız siz...
Bir ev inşaa edileceği zaman nasıl ki önce temeli atılıyor ve o temel ne kadar sağlamsa evde o kadar sağlam oluyorsa, bir sevgi bağının kurulması için de bu örnek çok yerinde olacaktır.
Evin temeli, bir sevme sürecindeki güveni temsil eder. Nasıl ki temelsiz ev olmayacaksa güvensiz sevgide olmaz. Ki temel ne kadar sağlamsa evde o kadar sağlam