Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Hilafet
.... Hilafet'in kaldırılma kararı alındığı zaman şaşıranların arasında bende vardım. Durumu daha iyi anlamam için konuyu Mustafa Kemal Paşa'ya taşıdım. Meclis odasında idi. Kapıyı çalıp içeri girdim. Elinde ki sigarayı söndürmüştü. Tesadüfen odaya Fevzi bey (Çakmak) girdi. Sessiz bir bakışlardan sonra konuyu açarak Paşa'ya ilettim. Paşa; "Hepimiz müslümanız fakat hilafet makamı müslümanların elinde değil. Hilafet makamı doğrudan bize karşı bir tutum sergiliyor. Hilafet makamını geçici olarak kapamak, bizim mücadelemizi düşmana karşı pekiştirmiş olur." Dedi. "Hepimiz tek bir dine inanıyoruz Paşam. Hepimiz Müslümanız tek bir peygambere, tekbir yaratıcıya inanıyoruz. Şunu aklınızdan asla çıkarmayın. Hilafet makamının bugün başında bulunan kişi Müslüman olabilir fakat hilafet makamı geçici olarak İngilizlerin işgalinin altındadır. Bu halk tekbir dini, tek bir peygambere ve tek bir yaratıcıya inanması ve bu yolda İkra etmesi için bir makama mevkiye neden ihtiyacı olsun ki dinde de dini yaşamakta da özgürüz işgal altında olan makam kapatılmalıdır Paşam.'' dedi Fevzi Çakmak. ...
Reklam
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Bir sabah Mustafa Kemal evden çıkarken kendisini geçiren Latife'ye beklenmedik bir ricada bulundu. "Latifçiğim bugün odamı siz toplayabilir misiniz?" "Elbette Paşam" diye cevap verdi Latife. Mustafa Kemal'in yatak odasına girince "Allah Allah" diye mırıldandı. Yatak yapılmış, her şey yerli yerine konmuştu. "Acaba niye odamı topla" demişti. Yerli yerinde olmayan tek bir şey vardı o da Mustafa Kemal'in duvardaki resmiydi. Nedense yatağın üzerine bırakılmıştı. Her sabah bahçeden koparıp onun başucuna bıraktığı gül de çerçevenin üzerinde duruyordu. Latife resmi, aklına bir şey gelmeden yeniden duvara asti. Unutulduğunu sanmıştı. Belki o gece, belki de ertesi gece, Latife ile Mustafa Kemal baş başa sofraya oturduklarında, Mustafa Kemal, "Latif, o gün odamı toplarken dikkatinizi çeken bir şey olmadı mı?" diye sordu. Latife bu soruya ilk anda cevap verememişti. "Yatağın üzerinde bir resim vardı, alıp duvara astım" dedi. Mustafa Kemal, başladığı oyunu sürdürmeye kararlıydı. "Lütfen odaya gidip, o duvara astığınız resmi getirir misiniz." Muzip bir hali vardı. Latife de bir anlam veremedi, ama hemen gitti ve resmi çivisinden çıkartıp getirdi. "Lütfen arkasına bakar mısınız?" diye devam etti Mustafa Kemal. Latife'nin kafasından bin bir şey geçiyordu, ama işi bir türlü çözemiyordu. Mustafa Kemal'in el yazısını görür görmez tanıdı. Yazıyı ilk başta göremediğine hayıflandı. Affedilecek şey değildi yaptığı. Sen bu resme bak Ve hâlâ hayır diyorsan Bir daha teklif etmeyeceğim! Latife'nin sabah ona bıraktığı gül de resmin kenarına iliştirilmişti.
Bir gün Hacı Derviş dayanamadı... "Paşam bu hengamede kim hesap soracak"dedi. Mustafa Kemal'in cevabı ibretlikti. "Gün gelir, millet benden de başkasından da tek tek hesap sorar, biz bugün hesabımızı eksiksiz yazalım, millet de yarın parasının nereye harcandığını bilsin" dedi.
Ömürlük lider
Derviş'i çarşıya göndermiş, büyükçe bir defter aldırmıştı. Kongre vesilesiyle yapılan masrafları, harcanan paraları kuruşu kuruşuna yazdırıyordu. Bir gün Hacı Derviş dayanamadı... "Paşam bu hengamede kim hesap soracak" dedi. Mustafa Kemal'in cevabı ibretlikti. "Gün gelir, millet benden de başkasından da tek tek hesap sorar, biz bugün hesabımızı eksiksiz yazalım, millet de yarın parasının nereye harcandığını bilsin" dedi.
Sayfa 95
Reklam
Sıfır neye derler?
Atatürk, Kayseri’de yemek sohbetine başlayınca, Hasan Ali Yücel’e  sordu: -“Bugün lisede sizin mantık kitabınızı karıştırırken ‘matematikte usul’ diye bir konu gördüm… Demek siz matematikten de anlıyorsunuz?” -‘Biraz Paşam…’ -‘Peki, söyleyin bana; Sıfır neye derler?’ Milli Eğitim müfettişi Hasan Ali Yücel, sesini yumuşatarak cevap verdi: -‘Huzurunuzda bana!’ ”
Sayfa 5 - Gün YayıncılıkKitabı okudu
14 Mart Tıp Bayramı
1919 yılı Mart ayında “Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane” İngiliz birlikleri tarafından işgal edilmiştir.Okullarını kurtarmak isteyen Tıbbiye öğrencileri, okulun kuruluş yıl dönümü olan”14 Mart”’ta topluca kutlama yapmaya karar verirler. Asıl maksatları işgal kuvvetlerine karşı ayaklanma olan Tıbbiyeliler, 3. sınıf öğrencisi olan Tıbbiyeli Hikmet'in
Bugün de o günkü gibi şaka yapsın ve yattığı yerden kalksın istiyorum Muzafferim. Ama bir türlü gözlerini açmıyor Paşam.
Sayfa 35 - İnkılâp 95.yıl 7.baskıKitabı okudu
Atatürk bizler için ne dedi? “Zeki” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Zeki olun” demek istedi, “Olmayız“ dedik. “Çalışkan” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Çalışkan olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. “Efendi” dedi. Yanılttık. Gerçekte “Efendi olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. “Uygar” dedi. Yanılttık. “Uygar olun” demek istedi, “Olmayız” dedik. Oysa sayesinde: Vatanımız oldu. Başımız dik, alnımız açık oldu. Her şeyden öte adımız oldu: Türk! Atatürk, 15 yılda bizlere taşıyamayacağımız kadar uygarlık yükledi. Bizler, onun bize armağan ettiklerini dün ondan istemedik. Bugün de istemiyoruz. Onun bizlere armağan ettiklerini istemeyişimizin ve emanet ettiklerine sahip çıkmayışımızın gerçek nedeni budur. Biz mi uygar olmak istedik? Biz mi adam olmak istedik? Biz mi yollara dökülüp, “Paşam Lâtin Alfabesi isteriz” dedik? Bugün neden hâlâ, Padişah’ın peşinde, Halife’nin peşindeyiz? Biz mi, Osmanlıyı kovduk. Yoksa bize rağmen o mu kovdu? Biz mi, “Anadolu Kadını yerde sürünmeye değil, omuzlarda yükselmeye lâyıktır” dedik? Yoksa o mu? Biz mi, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dedik? Yoksa o mu? Biz mi, Türklüğümüzle iftihar ettik? Yoksa o mu “Ne Mutlu Türküm Diyene” dedi?
Reklam
“Paşam, dün olduğu gibi bugün de tüm Kolordumla emrinizdeyim. Sizi koruması için bir bölük asker getirdim.” Kazım Karabekir Paşa'yı saygıyla anıyorum. (Vefat: 26 Ocak 1948)
Mustafa Kemal 9'uncu Ordu müfettişliğinden istifa etmişti. Mustafa Kemal, Rauf Orbay'a, "Seninle bana, yapılacak bir tek iş kalıyor. O da ayaklar altında ezilmemek için emin bir yere çekilip saklanmak" diyordu. Kazım Karabekir'in kendisiyle görüşmek istediği iletilince Rauf Orbay'a umutsuzluğunda haklı olduğunu, Kazım Karabekir'in de kendisinden boşalan görevi kabul ettiğini zannederek umutsuzluğunun daha da arttığını acı acı gülümseyerek Rauf Bey'e: "Görüyor musun? Hakkım varmış" demiştir. Mustafa Kemal, Kazım Karabekir'in kendisini tutuklayacağını zannetmekteydi. Oysa olay tam tersiydi. Kazım Karabekir odaya, amirinin karşısına çıkan bir subay tavrıyla girmiş, Mustafa Kemal'i "hazır ol" vaziyeti alarak resmî bir şekilde selamlamıştır. Sonra: "Size maiyetimdeki subay ve erlerin saygılarını iletmeye geldim. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de saygıdeğer komutanımızsınız. Size makam arabanızı ve süvari muhafız kıtanızı getirdim. Hepimiz emrinizdeyiz, Paşam!" demiştir. Mustafa Kemal bir an heyecandan olduğu yerde sendeledi. Bir rüyadan uyanır gibi gözlerini ovuşturdu. Sonra gidip Kazım Paşa'yı kucakladı, yanaklarından öptü, defalarca teşekkür etti. (Lord Kinross, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Kitabevi, İstanbul, 1966, s.280,281) Şayet Kazım Karabekir, Mustafa Kemal'i tutuklamış olsaydı, muhtemelen tarih bugün Mustafa Kemal'den ya hain ya da isyankār olarak bahsederdi. Daha geniş bilgi için bkz. Ali Kaçar, Zirvedeki Mankurtlar, Genç Birikim Yayınları, III. bsk. Nisan 2012, Ankara, s.42-43
Sayfa 260 - Genç BirikimKitabı okudu
341 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.