Cadılar ve büyücüler, "büyü yapma" gücü olan bitkiler yetiştirdi - günümüzdeki deyişle "psikoaktif bitkiler". İksir reçeteleri boruçiçeği, afyon çiçeği, güzelavratotu, haşhaş, gelin mantarı (Amanita muscaria) ve kurbağa derisi (ki güçlü bir halüsinojen olan DMT'yi içerebilir) gerektiriyordu. Bu malzemeler, kenevir yağı bazlı bir "uçan merhem" ile karıştırılırdı. Ve daha sonra cadılar, özel bir alet kullanarak - bu da, bu kadınların seyahat etmek için kullandığı söylenen "süpürge"yidi - bu merhemi cinsel organlarına sürerdi.
İnsanlar öldüler, hep öldüler, bir gün öldüler
Anlaşılmaz!
Gecenin çekmecesinde unutuldular sonra
Bir inci kolye gibi dağılmış boncukları.
Belki bir gün balkona çıkar
Blok flütle çocuk şarkıları çalarım
''Dostluğun biz sevgisiyle toplanırız burada''
Sizler, bizler, ne bileyim herkesler...
İnsanlara uyanmalarını kim söylüyor füsun
kim sabah oldu diyor onlara?
Bana artık büyü diyorlar
Bütün renkleri mezun etmişler hayatlarından
Karanlığa emekli öğretmenler gibi sanki insanlar.
Bilirsin işte Füsun gidişinden bu yana
Hüzün sektöründe bilfiil yirmi üç sene görev yaptım!
İnfaza götürürken bari üstbenlerim
Gözüme bir gökkuşağı bağlasalar.
Bir gece kalkıp bütün ışıkları yakacağım Füsun
şiirime ışıktan bir nokta koyacağım!
Benim açımdan çok zor bir okuma oldu. Merak edenler için kitabın akıcı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Roman biyografi havasında ilerliyor lakin bilinen biyografilerden ziyade düşsel, zihinsel ve eğitimsel tarzda diyebilirim. Kitapta sanatsal bir çok terim mevcuttu özellikle de müzikle ilgili, roman boyunca bir büyü ve gizem havası aldım ama sonunda buna iyi bir cevap geldi mi tartışılır. Yazar, besteci Adrian Leverkühn'ün hayatını detayların detayları olarak sunmuş bizi.
Doktor FaustusThomas Mann · Can Yayınları · 2018200 okunma
'Yalwın anıng közi
Yeklin anıng özi
Tolun ayın yüzi
Yardı mening yürek
Onun gözünde büyü vardır onunla avlar. Kendisi içerimde konuktur. Yüzü ayın on dördü gibidir; beni bakışlarıyla vurdu, kalbim bundan yarıldı.'
Birbirimize karşı bütün duygularımızı kaybettik; birimizin hayali, ötekimizin hızdan bitkin bakışlarına çarptıkça birbirimizi tanımıyoruz âdeta. Hiçbir şey hissetmeyen ölüleriz; bir sihirbaz hüneri, tehlikeli bir büyü neticesi henüz koşabilen, henüz öldürebilen ölüleriz.
İskandinav mitolojisi içerisinde Asgard‘da yaşayan Aesir halkı ile Vanaheim‘da yaşayan Vanir halkı arasında yeryüzünde gerçekleşen ilk savaştır. Anlatılanlara göre günlerden bir gün Gullveig (bazı kaynaklarda Heid ya da Frejya olarak da geçer) adlı bir tanrıça Asgard‘a gelir. Gullveig, Asgard‘daki bütün tanrıların evlerine ziyaretlerde bulunur. Hatta Aesir‘e, Seiðr adlı büyü ilmini gösterir. Gullveig kabul edildiği her evdeki Aesir‘e altına olan derin sevgisinden bahseder. Çünkü Gullveig‘in altına karşı doyumsuz bir arzusu vardır. Bunu gören Aesir, Gullveig‘ten tiksinir. Ardından dünyanın onsuz daha iyi bir yer ola
İskandinav Mitolojisi cağını düşünerek onu öldürme kararı alırlar.
Aesir, Gullveig‘i ateşe atar ve onu ölene kadar yakarlar. Fakat yanan Gullveig ölmez ve sönen ateş içinden tekrar ve tekrar daha güzel bir şekilde doğar. Gullveig toplam üç defa yakılır. Üçünde de tekrar geri doğar. Bu olaydan sonra Gullveig‘in yakıldığını duyan Vanir halkı öfkeden deliye döner. Dolayısıyla Vanir halkı intikam yemini ederek; Aesir‘e karşı savaş hazırlığı yapmaya başlar. Fakat Aesir Vanirlerin durumunu önceden işitir. Vanir ordusu Asgard‘a gelmeden; Odin, savaşı Vanir halkına götürür. İki halk yeryüzünde karşılaşır. Uzun bir süre boyunca birbirleriyle savaşırlar. Aesir halkı savaşta silah ve kaba kuvvet kullanırken Vanir halkı zarif sihirleri Seiðr‘i kullanırlar. Birbirlerinin topraklarını fetheder ve yağmalar yaparlar. Fakat uzayan savaş iki halkı da usandırır ve barıştan söz etmeye başlarlar. Barış ilan eden Aesir ve Vanir halkı birbirlerine barış elçileri gönderirler.