İnsan kendini kendine aklamak için dünyayı şahit tutar mı? Tutar ama yalnız kaldığında; günün sonunda iç ses hep haklı çıkar, iç ses, rüya görürken bile haklı çıkar. İsyanların en tehlikelisi kişinin kendisine ettiğidir. Kimi zaman zamanla, kimi zaman ölümden sıyırmakla telafi edilir, bu konuda cesur olmak insanın kendisine ihanetidir ve belki de bedeli en ağır olanı...
Livaneli'nin 2001'de yayınlanan bu kitabı tamamlaması 29 yıl sürmüş. 1970lerde yazmaya başladığı bu kurgu, o yıllarda yaşadığı Stockholm'de geçiyor. Politik bir mülteci olan Sami'nin, aslında politikayla hiç ilgisi olmayan yaşantısının, politikadan nasıl etkilendiğinin hikayesini okuyorsunuz. Cesur bir konu işlenmesine rağmen
İlk defa 1956'da yayımlanan Kaplan! Kaplan! ilk dönem bilimkurgu örneklerinden olsa da dönemini aşan bir kitap. Alfred Bester gerçekten de iyi bir iş çıkartmış. Hikaye oldukça akıcı ilerliyor. Bester'ın türün tüm olanaklarını sonuna kadar kullanırken tüm güneş sistemini bir ucubeler sirkine dönüştürmesine bayıldım. Farklı alanlardaki bilgisiyle hikayeyi derinleştiren ama bunu yaparken eğlencesinden de ödün vermeyen bir anlatımı var. Özellikle aldığı psikoloji eğitiminin yansımalarını kitabın pek çok yerinde görmekten hoşlandım. Başkahramanımız Gully Foyle ise tam bir antikahraman. Kimseye kendini sevdirmek gibi bir derdi yok. Dilediği gibi konuşup, dilediği gibi hareket ediyor ama aynı zamanda kitabın başından sonuna ayakları yere basan bir karakter gelişimi de var. Uzun bir zaman sonra bir karakteri bu kadar çok sevdim sanırım. Sadece Foyle değil kitaptaki diğer karakterler de tamamen kendinlerine özgü özelliklere sahipler. Ancak Bester'ın teleportasyon ya da telekinezi gibi bilimkurgusal öğelerin nasıl gerçekleştirildiğini açıklarken insanın düşünce gücüne cok fazla bel bağladığını düşünüyorum. Eğer bu bilinçli bir tercih değilse belki daha farklı bir açıklama yolu tercih edilebilirmiş. Yine de Kaplan! Kaplan! türün iyi örneklerinden. Kısacası farklı, cesur ve özgün bir şeyler arıyorsanız, Kaplan! Kaplan! vaktinize değecektir.
Ekonomik güvence olmazsa kölelik sevgisi hayata geçirilemez; kısacası güçleri elinde, kendinde toplayan hükümet ve idarecilerinin kendi sorununu kendi çözeceklerini varsayıyorum .
Gelecegin en önemli Manhattan Projeleri, politikacıların ve katılan biliminsanlarının “ mutluluk sorunu” adını vereceği konuda -diğer bir deyişle, insanlara köleliklerini sevdirme konusunda devlet sponsorluğunda yürütülecek büyük çaplı bir araştırmalar olacaktır.
Sezen Aksu ne güzel
anlatmış;
"Kadinlar cesur adamları sever.
Akişina birakıp kenarda bekleyenleri
değil. Gidişatı değiştiren, yön veren,
bahaneler altinda ezilmek yerine
Çözüm üreten adamları."