Orhan Pamuk'un kitaplarının kapak tasarımını çok beğeniyorum. Sessiz Ev'de, Hoca Ali Rıza'nın Boğaziçi adlı 1927 tarihli yağlı boya tablosu kapak olarak seçilmiş. Aslında kitap kapağı ne kadar çekici olsa da kitabı pek okumak istemiyordum. Fakat edebiyat kulübüm bu ay, Sessiz Ev'i seçince yeni bir Pamuk eseriyle daha tanıştım. Orhan Pamuk'un ikinci eseri olan Sessiz Ev, 1980-1983 yılları arasında yazılmış. Pamuk'un kitabının arkasında yazan sözde de dediği gibi, yazarımızın en iyi eserlerini Nobel'den sonra yazdığını düşünüyorum. Çünkü ne ilk kitabı "Cevdet Bey ve Oğulları" ne de Sessiz Ev'in pek matah eserler olduğunu düşünmüyorum. Hatta İlber Ortaylı, Cevdet Bey ve Oğulları için fazla geveze bir roman tabirini kullanır. Ben aynı düşünceyi Sessiz Ev içinde sürdürüyorum. Cennethisar'da babanelerini ziyarete gelen üç torunun bir haftalık macerasının anlatıldığı romanın okuyucuya bir mesaj veremediğini düşünüyorum. Pamuk'un kendi büyük ailesinden yola çıkarak yazdığı düşüncesine kapıldığımız eserde pekte şaşırtıcı olaylara rastlayamayız. Dediğim gibi Pamuk kendini gittikçe geliştiren bir yazar olduğu için yazmış olduğu ilk eserlerin pekte okunmasını tavsiye etmiyorum. Yine de diğer romanlarına nazaran takip edilebilir bir kurguya sahip olması kafa karışıklığının önüne geçiyor. Ayrıca 80 döneminde yazılmış olması nedeniyle o zamanki siyasi ortama bolca göndermelerde yapılmış. Özellikle kitaptaki ülkücü karakterlerin hırsızlık, şiddet, cinayet gibi olaylarda başrolde olmalarının çokça tepki topladığına eminim.
Sessiz EvOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20186,8bin okunma
Attila İlhan’ın kitapta anlattıkları günümüz Türkiye’ sinde istenilen konuma gelmiş midir? Hayır. Değil o dönemden bu döneme, kitabın yazılışından itibaren geçen kırk yedi yıldan bu zamana değişimler olmuş; fakat batıcılık hala bir çağdaşlaşma olarak algılanamamakta ya da çağ buna olanak sağlamamaktadır. Kitabın önsözünde geçen şu paragrafa
Şimdiye kadar Orhan Pamuk'un çok kitabını okudum. Genelde beğenirim kitaplarını. Ama bunu neden daha önce okumadım diye hayıflanıyorum doğrusu. Pamuk'un bence en iyi kitabı. Ittihat ve Terraki'den başlayarak cumhuriyetin ilanına, genç cumhuriyetin idealizminden 1970'lere uzanan geniş bir panorama. Müslümanların ticaret yapmasının hoş karşılanmadığı bir dönemde ticaret yapan Cevdet Beyin hayalleri,çocuklarının ve torunlarının yaşamından hareketle "Ne için yaşıyoruz?" sorusu, bu soru etrafında dönüp dolaşan hayatlar,hayal kırıklıkları, değişimler, dönüşümler, genç Türkiye'nin ıdealist aydınları, idealizmin sönmesi, siyaset,toplumsal yaşam...kişilerin kendi kendilerini sorgulamasıyla bizim de kendimizi sorgularken bulduğumuz başarılı bir eser. Türkiye ve dünya siyaseti ile o dönemde yaşanan olaylar alt metin olarak başarılı bir şekilde, okuyucuyu sıkmadan verilmiş. Kurgu bana biraz, Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlığı'ni hatirlatti. Onun gibi zamanda ve mekânda yayılarak çok geniş bir bakış açısı yansıtmış. Eleştirebileceğim bir nokta, oluşturulan bir çok karakterin havada kalması. Kitapta onlardan neden bahsediliyor,onların akıbeti ne oluyor bilmiyorsunuz. Sanki her an o karakterlere dönülecekmiş gibi bir his uyandığı için, roman bittiğinde hâlâ bir tamamlanmamıslık hissi oluşuyor. Okunası...
İNCE MEMED: HAKLI İSYANIYLA BÜTÜN MECBUR İNSANLARIN İDOLÜ OLAN EŞKIYA! II. Adnan Menderes hükümeti görevde. Mecliste sert tartışmalar sürüyor. CHP'nin İstanbul şubesi mühürleniyor. Dünyada ve Türkiye'de tarih, sessizce kendini yazıyor.Avrupa Birliği'nin 4 ay içinde kurulacağı haberleri çıkıyor. 1953 Nobel Edebiyat Ödülü İngiltere Başbakanı Winston
.
Orhan Veli Kanık'ın biyografisi
Orhan Veli Kanık, İstanbul‘un Beykoz semtine bağlı Yalıköyü'nde 13 Nisan 1914 tarihinde doğdu. Babası Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefi, klarnet ustası Mehmet Veli Kanık, annesi Fatma Nigar Hanım'dır.
Orhan Veli ailenin ilk çocuğudur. Mizah yazarı Adnan Veli Kanık‘ın ağabeyidir ve Füruzan (Yolyapan)
"tıpkı muhteşem bir despot gibi doğu, gücü ve göz kamaştıran ışığı ile insanı yere çalar, insan orada daha yürümeyi öğrenmeden diz çökmek, konuşmayı öğrenmeden dua etmek zorunda kalır." friedrich hölderlin'den alıntı yapmış.
Hayat... Hayatın anlamı...Hayatın sıradanlığı... Hiç geçmeyen ve bir türlü dolmayan boşluk... Hep yeni birşeyler yapma isteği... Hayatının başarısızlığa uğradığını düşünenler... Hayatın anlamını arayanlar, arayıp arayıp bulamayanlar...
Karakterlerin çoğunluğu devamlı hayatı, kendi hayatlarını sorguluyor, ne yapmalı, hayatı nasıl geçirmeli sorularını soruyorlar. Bende kitap boyunca karakterler vasıtasıyla bunları düşünüp durdum, kitapta kendimden çok şey buldum, üzerine çok düşündüm.
Kitap bir tarih romanı değil. 1900'lü yıllardan başlayıp, 1970'e kadar üç bölüm halinde Cevdet Bey'den başlayarak, çocuklarını, tanıdıklarını, torunlarını aktarırken tarihten kesitler de sunuyor, hem de hiç sıkmadan. İlgimi çeken taraflardan biri de, karakterlerin ardı ardına sıraladığı, ondan ona geçiş yapan düzensiz, sıradan, bazen de boş düşüncelerini okurken karakterlerin resmen kafalarının içine girebilmekti. Çok çok başarılı buldum. İlk roman olduğuna inanmak gerçekten zor. Benim gibi Pamuk' a hayran olanlardansanız eminim siz de çok seveceksiniz.
Ahmet Cevdet Paşa'nın yazdığı kitabı yayınlarken Ahmet Cevdet Paşa'nın kim olduğu bilgisini de -derin bir şekilde- veren bu kaynak kitabının başlangıcıyda oldukça güzeldi.
Ahmet Cevdet kendi deyimiyle 27 Mart 1823'te dünyaya gelmiş, ismi Ahmet olup Cevdet mahlasını İstanbul'da eğitim görürken Şair Süleyman Fehim Efendi'den almıştır. Devrin en