Kar bir türlü durmuyor, yüzünüzü nereye dönseniz sonu gelmeyen bir beyazlık. Yol yok ya da görünmüyor, izler hiçbir tarafa gitmiyor. Kuzey neresi, pusula hangi gerçeği işaret ediyor, karıncaların yuvaları hangi yöne bakıyor, bilmek mümkün değil. Cephede günlerce uykusuz kalmış bir asker kadar yorgun ve uykusuzsunuz, ayak parmaklarınız donmak üzere, belki donmuş. Kaç gündür yemek yemediniz, uyursanız öleceğinizden kuşkunuz yok. Takatinizin son damlası bitti ya da bitmek üzere derken, bir ışık görüyorsunuz, bir yol, bir iz, bir insan sesi... Sonra bir köy, köyde bir ev, evde sıcak bir soba, önce mükellef bir sofra sonra çay sonra da sobanın yanında mis gibi sabun kokan bir yatakta uyuyorsunuz. Rüya görüyorsunuz. O köyde, soba dibindesiniz. Uyanmak istemiyorsunuz.
Tatar Çölü böyle bir kitap. O köy, o ev, o soba, o mükellef kahvaltı ve o sabun kokan yatak gibi. Uyanmak istemiyorsunuz ya da kitap hiç bitmesin istiyorsunuz.