Faydalı hayâller, faydalı hâller doğurur. Sonra rüyalar gelir. Bunlar da zevki geliştirir. Daha sonra uyanıklık da rüyayı andırmaya yüz tutar. Bazı şeyler görülür. Bunlara vâkıa denilir. Bu hâller davet ve istidadı gösterir; başka bir şey ifade etmez. Bu hâle kapılan ve onunla yetinen sâlik de olduğu yerde kalır, yürüyemez ve "sülûk-yola giriş" kademelerini aşamaz. Mürşid ise bu hâllerin değersizliğini devamlı şekilde tekrarlamakla mükelleftir. Uyanıklıkla kendinden geçme hâline "Bîhudluk" derler. Bu hâlde görülen şeylerde "vâkıa" olur. Arkasından keşifler başlar. Keşifler gittikçe açıklaşır. Ehlinin gözünde bunların da kıymet ve ehemmiyeti yoktur. Esas ve mizân Şeriattır. Şeriata uygun olan keşifler doğru ve makbuldür. Şeriata aykırı olanlar ise nefs ve şeytanın telkinlerinden başka bir şey değildir. Onlara, itimatsızlık, red ve nefy ile karşılık verilir. Sâlik, keşiflerinin Şeriata uygun veya aykırı olup olmadığını fark edemezse sorar ve cevabını alır. Bu gibi tecelliler zikir içinde de, dışında da olur. Nasıl olursa olsun, mutlaka murad, maksad ve gaye olamaz. İtibardan düşüktür. Vaziyet Mürşide arzedilir, tevil ve tefsir derdine de düşülmez. Zira iyi tefsir ve tevil gurur vericidir; fenaları da kol ve kanat kırıcı... Bunların ikisi de sâlike zararlı olduğundan Mürşid tâbirde çekimser davranır. Zira sohbeti mânevî kazanç kaynağıdır; zara vesilesi değil...