Bey, uzun uzun, hayran, delikanlıya baktı:
"Çobanlıktan başka hünerin var mı?" diye sordu. "Var," dedi delikanlı güvenli bir sesle, "kaval çalarım."
"Bu bir hüner mi?" diye sordu bey. Delikanlı sorusuna karşılık veremedi, saçlarının uçlarına kadar terledi.
Oradakiler, "Beyimiz," dediler,
Ağlıyordun, gitmekle kalmak arasında duran Hobbit'e ağlıyordun. Dahası, kendi gidişlerine dönmeyişlerine yanıyordun. Ah! Şu ân yanımda olsaydın, sarılsaydım. Binbir terk ediş, binbir özlemle dolu o yorgun başını gövdeme alıp okşasaydım. Bir ülkeye ihtiyacın olmasaydı keşke. Sana yetecek bir şeyler bulabilseydim. Faydasızdı. Kafandaki ıstırapla bir
''Her yıl,bahar Ağrıdağının üstüne yürürken,dağın yamacındaki Küp gölünün kıyısına o yörenin tekmil çobanları gelirler,kepeneklerini gölün bakır rengi toprağının,kırmızı çakmak taşı kayalıklarının üstüne serip halka olup otururlar. Çobanların her yıl sayısı değişir. Tanyeri ışırken bellerindeki kavallarını çıkarıp Ağrıdağının öfkesini hep birden